Semra MERAL
YETİŞMEZ Mİ, YETKİNLER DE YETİMLERE?…(2.Bölüm)(‘63 Damla Mürekkebin Aşkı’ kitabımızda yer alan hatıratımızın ikinci bölümü…)
…Kompozisyon derslerimin ‘Tiryaki Sözleri’ ile beni ve ‘göz pınarlarım’ dediğim öğrencilerimi hiç bırakmayan ‘vefakar onur konuğu Cenap Şahabettin’e bir kere daha gıpta ederken, yanımda taşıdığım defterime şunları yazacaktım biraz sonra:
–-iki üç mısra karalamakla bir ‘Cenap Şahabettin’ ol/ a/mayacağımı bilsem de…-
“Hâlâ dallarda kuşlar var…
Ve dallar ki, çırılçıplak
Ne olur hep böyle yağ kar
Uslu uslu, sıcak sıcak!..
Hâlâ yırtık pabuçlar var…
Ayaklar ki; küçük, çıplak
Ne olur hep böyle kal kar
Uslu uslu, sıcak sıcak!..”
Ne olur hep böyle yağ kar;
Nazlı nazlı, çiçek çiçek
Ne olur hep böyle kal kar;
Sıcak sıcak, yürek yürek
Yeter ki ‘sen’ yağ, sen yağ kar
Ama n’olur, olma çamur!..
Yeter ki ‘sen’ kal, sen kal kar
Ama n’olur, olma çamur!..
Lâpa lâpa yağdıkça kar
‘Motif motif’ kalsa n’olur?..
Lâpa lâpâ yağdıkça kar
‘Beyaz beyaz’ dursa n’olur?.. (4)
Başladım son kıtayı tekrara…Dilime persenk etmiştim sanki…
‘Pabucun yırtığı, ayağın çıplağı’aklımdan çıkmış; az kalsın takılmış gidiyordum da işin manzarasına sadece…
[“Evet kar…
Kimine bembeyaz bir manzara da,
kimine de ‘kömür’ gibi kapkara S.M.”]
Sonra dedim ki kendi kendime:
“Sen gel şu çayını iç de, çık hele bir yola…Tokat ile Sivas arasında şunun şurasında ne var ki?!.
Sen gel de orada gör yine o acıyı… Sen gel de ‘Muhteşem Yavuz’un (*)penceresinden görmeye devam et yine o; {“ Yaşanan yokluk ile yaşan /a/ mayan çocukluk’u..S.M.”}
“Nane satan, su satan yetim çocuklar
Şarkı söyleyemediler güneşe aya
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya…”(5a)
“Bezirci’de, Yüceyurt’ta, Altıntabak’ta
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan… “(5b)
Tıpkı sınıfımda kürsüde örnek okuma yapıyormuş gibi öyle sesli sesli ve kendinden geçmişçesine yorumlamaya çalışıyordum ki mısraları, kızım uyanacak gibi olduysa da tekrar daldı…
Bu sefer, beni dinlememiş olmasına mı; yoksa ‘su satan yetim çocukları’ algılayamamış olduğuna mı kızdığımı iyice çözememiş olsam da, ses tonumu daha da yükselterek :
“Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.” (6)
diyordum ki, Aybala gözlerini açmış şaşkın şaşkın bana bakıyor ve pür dikkat ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu…
Pekii;
“ Üstadımıza bu mısraları söyleten biz değil miydik?..
Şu yukardaki mısralarla ortaya konulan kahredici tablo bizim eserimiz değil miydi?..
Bakiler Üstadımız haksız mıydı?..”
soruları kafamda iyice dolaşık bir hâl alırken, Balam’ın hayret içinde muzip muzip gülümsemesine ve de dinliyormuş gibi görünmesine aldırmadan devam ediyordum:
[“Oysa ki biz; Âlemlerin Rabbi’nin ‘Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım!’
övgüsüne mazhar olan, bir Muazzez Resul’ün Ümmeti değil miydik?..
Oysa ki biz; ismini, ismiyle yazan Yüceler Yücesi Kudret’in Mücellâ Elçisi’nin Ümmeti değil miydik?
Oysa ki biz ‘Habibim!..’ hitabının mübarek muhatabı Ve Ol Müberra Nebi’nin Ümmeti’ değil miydik?..
Oysa ki biz; “Benim karşımda titremenize gerek yok, ben bir kral değilim; Mekkeli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum..” diyen Kâinatın Efendisi’nin Ümmeti’ değilmiydik?..s.m.”]
Demek ki biz bu mesajı hiç anlamak istemeyen, kuru ekmekle değil; keklerle beslenen ve sıcacık yuvalarda keyf süren bir ümmet olmuştuk da, ‘gökteki yıldızlar kadar sayısız kimsesiz ve yoksul çocuklar’vardı…
Artık:
“ Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?” (7)
diyen şairimizin coşkusu ve çağrısı ile dolup dolup boşalıyordum…
Sıcacık oda buz kesilmiş, kekimiz tabakta kalmış; sobamız sönmüş ve çoktaan üşümeye başlamıştık ben de , kızım da…
Üşüyorken dışarda kuşlar,
varken; –akranlarının gülüp oynadığı, annelerinin dizlerinde uyuduğu yaşlarda–
‘su satan, nane satan, hamallık yapan’ çocuklar;
varken hâlâ çıplak ayaklar, biz üşümeliydik, üşümelii; hem de çoookk üşümeliydik!..
Korna sesiyle kendimize geldik…
Yusuf Bey bizi almaya gelmişti bile..
Sessizce, mahcup mahcup arabaya binerken eşim; bir kızımın, bir benim yüzümüze bakıyordu şaşkın şaşkın… Araba ilerlerken sessizliği bozmuş olmak için olsa gerek –ki-
eli radyoya gitti…
-Allah Allah!..Allah Allah!..diyerek hayretler içinde kalırken, tevafukun böylesi beni öyle bahtiyar etmişti ki; düğmeyi çevirerek istasyon değiştirmek isteyen eline mani oldum eşimin…
Ve eve gelinceye kadar, –o günden sonra da her dinlediğimde beni huşu ile titreten–
şu nefis ilâhiyi birlikte dinledik üçümüz de hiiç çıt çıkarmadan…
“Yetim kızın başını okşayan mübarek el
Ben de yetim bir kızım ne olur bana da gel
Yetim kızı kendine evlad sayan Muhammed
Ben de yetim bir kızım beni yavrun kabul et
Gül sevgin yeter bana ey sevgili resulüm
Öyle muhtacım sana ne verirsen kabulüm”(8)
diyen o güzel yavrumuz, o güzel yavrularımız; yüreğimizi öyle cayır cayır yaktı, ciğerimizi öyle kavurdu ki…
Ve de her hecesi ve her nağmesi ile,
“Ne verirsen kabulüm, öyle muhtacım sana”diyen o naif ses, o narin seslerden etkilenmeyen bir yürek olabilir miydi ki hem de?!..
Eğer varsa da,
“Ey zalim,
İstersen bütün dünyaya
Her gece,
Kapkara yazılar yazdır
Nişan almış
Karanlığın kalbine,
Mazlumların gözyaşları beyazdır…”(9)
demez miyiz biz de?!..
Zaten bizim hasbihalimiz de:
[‘Cüzdan sahibi enselilerle değil; vicdan sahibi erdemliler’le …S.M.]
Zaten işimiz yok bizim:
[ “ ‘Kürdanları dişlerinde, cüzdanları düşlerinde, vicdanları dışlarında’ olanlarla…S.M.”]
Bu nedenle:
“Ağıtları değil,
ninelerinin ‘ninnileri’ uyutsun mu yetimleri ?..
‘Mavi mavi’ye bürünsün mü düşleri
bayramlarda bari?..
Kollarında ummanlar yürürken,
ellerinde ‘asuman’lar büyüsün mü?!.”(10)
diye sorduk, o bahtiyar hokkadaki ‘63 Damla Mürekkep’e…
“ YETKİNLER DE YETİŞİR ELBET YETİMLER’E!..”dediler, Onlar da…
Yüce Allah(c.c.) damlalarımızı, derya eyleye… –inş’Allah!..-
———————————————————————————————————————–
Dipnotlar:
1-5a-5b- 6)Sivas’ta Yoksul Çocuklar- Yavuz Bülent Bakiler
[(*)Muhteşem Yavuz:Türk-İslâm Kültürüne göstermiş oldukları ehemmiyet ve armağan ettikleri ‘muhteşem şiirleri’ nedeniyle Yavuz Bülent Bakiler Üstadımıza; bazı yazı –naçiz-ve yorumlarımızdaki ‘hitabımız’dır efendim..]
2-3)Elhân-ı Şitâ (Kış Nağmeleri) Cenab Şahabeddin 4-)Kar’la Hasbihâl-Semra Meral
7)Naat-Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya 8)Söz:Yusuf Dursun– Müzik:Yasin İlhan
9)Beyaz Gözyaşı-Bestami Yazgan 10) Soralım Mı Vicdanlara?-Semra Meral
Not: Poetik haber.net’ten alınmıştır.