Yusuf Meral
Kutb-ul Aktâb Abdulâhâd Nûrî soyundan gelen, muhterem hocamız Sn. Dr.M. Fatih GÜNEREN Bey’in ‘’İlim ve Kültür tarihinde Sivâsîler Ulusal Sempozyumu’’nda sunduğu tebliğ aşağıdadır. (Bu, büyük sülaleyi daha yakından tanımak ve bilgi edinmek açısından)
Şemseddîn-i Sivâsî Ailesi
DR. M. FATİH GÜNEREN
SİVÂSÎ AHFADINDAN
Muhterem Hanımefendiler, Beyefendiler, değerli ilim adamları,
Şemseddîn-i Sivâsî hazretlerinin muhibleri, mânevî ve sulbî evlâdları,
aziz Sivaslı hemşehrilerim, hepinizi muhabbetle selamlıyorum,
Bu sempozyumda büyük velî, Halvetiyye-i Şemsiyye’nin müessisi,
Şemseddîn-i Sıvâsî ks. Hazretleri’nin hayatının muhtelif cepheleri hakkında
çok değerli ilim adamlarımızın tebliğleri yer aldığı; ayrıca Hazretin
hayatının maddi mânevi her vechesi, yeğeni ve damadı, aynı zamanda da
halîfesi olan Şeyh Receb’üs Sıvâsi’nin yazmış olduğu “Necm-ül Hüdâ fi
Menâkıb-ış Şeyh Şemsed-din-i Eb-is-Senâ” adlı kitapta teferruatlı olarak
verilmiş olduğundan, biografik konuları ehline bırakıp, tesbit edebildiğimiz
kadar Hazretin bugüne uzanan soyağacını takdime gayret edeceğim.
Sıradan insanların şeceresi, kan bağı olan atalarının nesilden nesile
kronolojik düzende tesbit edip şemalaştırdıkları listeler ile oluşur.
Büyük gönül adamlarının ise iki türlü evlâdı vardır:
Evlâd-ı mânevî: Yetiştirdikleri, mânevî zenginlik ve sırlarına vâris kıldıkları, en kıymetli oğulları mesâbesinde tuttukları insanlar ki, bunlar asırlar boyu bir zincirin halkaları gibi devam ederler.
Evlâd-ı sulbî: Döl evlâtları. Bazı Gönül sultanlarının, “Biz evlâd-ı sulbiyye’ye değil, evlâd-ımâneviyye’ye itibar ederiz” buyurdukları bilinmekte isede, döl evlâtları
da, eğer genlerinde taşıdıkları değerin bilincinde iseler, ve o değere layık
olmaya çalışırlarsa, atalarının himmeti ile iyiye ve güzele, kemâlata doğru
yol alıp evlâd-ı mânevi de olurlar.
Konumuz Şems-i Sıvâsi Hazretlerinin sulbî soy ağacı ise de, kendisinin
feyz aldığı yüce zâtlardan oluşan tarikat silsilesini ve kendilerinden sonra
Sıvas’daki Dergâh’da post-nişîn olmuş zevâtı da, özellikle bu son konuda
halen müşahade edilen bazı çelişkili bilgileri açığa kavuşturmak için burada
zikretmek, kayda geçirmek istedik.
ŞEMSEDDÎN-İ SIVÂSÎ HAZRETLERİ’NİN TARÎKAT SİLSİLESİ
Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hikmet ve ulûm-i ledünniyeyi şeyhi
Abdülmecîd-i Şirvânî Hazretlerinden almışlardır.
o da, Şeyh Şeyhkubâd-ı Şirvânî’den;
o da, Şeyh Muhammed Rukiyye’den;
o da, Mevlânâ Şeyh Mahdûm Yusuf‘dan;
oda, Kutb-ül-aktâb ve seyyid-ül-evtâd, vâris-i Resûl-ul-lâh Eş-şeyh
Seyyid Yahyâ-i Bâkûyî’den almıştır ki, tarîkat-ı halvetiyye’yi bu zât-ı âlî
izhâr etmiştir. Seyyid Yahyâ Hazretlerinin silsile-i tarîkatı da,
Şeyh Sadr-ed-dîn;
Şeyh İzzet-dîn;
Şeyh Ahî Mirem;
Şeyh Zâhid-i Ceylânî;
Şeyh Cemâl-üd-dîn;
Şeyh Şehâb-üd-dîn-i Söhreverdî;
Şeyh Necâşî;
Şeyh Kutb-üd-dîn;
Şeyh Nüceyd-üd-dîn;
Şeyh Mimşâd-i-dî-neverî;
Şeyh-i Kâmil Cüneyd-i Bağdâdî;
Şeyh Serri Pür Nûr-i Sakatî;
Şeyh-ür-Rabbânî Marûf-i-kerhî;
Şeyh Davûd-i Tâî;
Şeyh-ün-nurânî Habîb-i Acemî;
Kutb-ül-aktâb Gavs-ül-evtâd Şeyh Hasan-ı Basrî’den;
Esed-ül-lâh-il gâlib ve Seyf-ul-lâh-ül mügâlib Hazret-i Ali İbn Ebî
Tâlib razıy-el-lâh-ü anh vasıtasıyla;
Hazret-i Seyyid-il-Enbiyâ ve Sened-il-Asfiyâ’ ya vâsıl olur
Hazret-i Nebiyy-i Zi-şân Efendimiz de Fey z-i Akdes’ i Rûh-ül-Emîn’
den; o da,
Cenâb-ı Rabb-il-Âlemîn’ den almıştır.
ŞEMSEDDÎN-İ SIVÂSÎ HAZRETLERİ’NİN VEFATLARINDAN
SONRA SIVAS’DAKİ DERGÂHDA POST-NİŞÎN OLAN ZEVÂT:
Hazreti Şemsin vefâtından sonra yerine oğlu Pîr Mehmet Efendi,
O’nun vefâtında yeğeni ve dâmâdı Şeyh Receb-üs Sıvâsî,
O’ndan sonra diğer bir yeğeni olan Abd-ül Mecîd-i Sıvâsî Hazretleri
Dergâh’ta post-nişîn olmuşlardır.
Onları tâkiben post-nişîn olan zâtlar kronolojik sırayla şunlardır:
Şeyh Müeyyed Efendi,
Şeyh Halil Efendi,
Şeyh Ömer Efendi,
Şeyh Müeyyed-i Sâni Efendi,
Şeyh Ömer Efendi,
Şeyh Ahmed Sûzî Hazretleri,
Şeyh Mehmed Behlûl Efendi,
Şeyh Hüseyin Efendi,
Şeyh Ahmed Efendi,
Şeyh Mehmed Efendi,
Şeyh Hüseyin Şemsi Güneren.
ŞEMS-İ SIVÂSÎ HAZRETLERİNİN SULBÎ EVLÂTLARI:
Hazret-i Şems’in kendisinden sonra yaşayan üç erkek ve yedi kız evlâdı
olmuştur. Eski teâmüle göre soykütüklerine yalnız erkek evlâtlar kaydedilegelmiştir.
Bundan dolayı elimizdeki soykütüklerinde Hazret’in yalnız
erkek ahfãdı yazılıdır. Vefatlarından sonra geçen 412 yıl içinde, hem erkek
hem kız evlatlarından bu yüce zâta kan bağı ile bağlı olan insanların sayısı
yüzlercedir. Bunların toplamı böyle büyük bir zâtın torunlarından olmak
şerefini genlerinde taşıyan bir büyük ailedir, ki, bunu topluca SIVÂSÎ
AİLESİ olarak adlandırmak yerinde olur düşüncesindeyim. Ancak biz,
şu anda elimizde mevcut soykütüğü verilerine yapabildiğimiz mütevazi
ilâveler ile yetinmek zorundayız.
Elimdeki oldukça detaylı soyağacı şemaları şu kaynaklardan oluşmaktadır:
-Dergâh’ın son post-nişîni olan rahmetli pederim Hüseyin Şemsi
Bey’den bana intikal eden ve esas itibariyle Hazreti Şems’den sonra
Dergâhta post-nişîn’lik zincirini oluşturan zevâtı ve bazı yandalları ihtiva
eden şema..
– Muhterem Hacı Adnan Meral Bey vasıtasıyla tanişmak mutluluğuna erdiğim
ve muhterem eşinin Hazreti Şems’in torunu olduğunu öğrenmiş olduğum
Sn.Cemil Çınargil Bey’den aldığım eski harflerle yazılı soyağacı şeması
– Uzun yıllar Yalovada hekim olarak çalıştığı için mesleki yönden tanıştığımız,
ancak vefâtından çok kısa bir süre önce aramızdaki aile bağını
öğrendiğimiz rahmetli Dr. Ertuğrul Kiper Bey’den aldığım bilgiler. Burada
kendisini rahmetle anıyorum.
– Son zamanlarda Sn. Haluk Çağdaş Bey ve Sn. Alper sılığ Bey’in yaptıkları
katkılar
– Sn. Alper Sılığ Bey vasıtası ile varlıklarından haberdâr olduğumuz
ve Şemseddîn-i Sıvâsî Hazretlerinin Rumeli’ye hicret etmiş torunlarından
olduğu bilinen Ünaydın ve Merter ailelerinin şecere kayıtları. Bu belge ve
tamamlayıcı bilgiler tarafımıza sayın Mehmet Tuna Ünaydın Bey tarafından
iletilmiştir. Başlığında:
“Şemseddin-i Sıvâsi Hazretlerinin torunlarından olduğu bilinen ve
H.1088, M. 1677-1678 tarihlerinde Köprülü’yü teşrif eden Şeyh Ahmed
Efendi Hazretleri’nden sonra tevellüd eden zâtları gösteren şema” yazan
bu soyağacını da sunuyorum. Bu şemada ne yazık ki Şeyh Ahmed Efendinin
elimizdeki ana soykütüğünde nereye bağlandığı meçhuldür.
Bu belgede Köprülü’de yaptırılan caminin kapısında eski türkçe olarak
‘tamam oldu ibadetgâhı Ahmet’ yazmakta olduğunu, bu caminin o yörede
Halvetî Camii olarak bilindiği ve Bulgarlar tarafından Balkan Harbinde yakıldığı,
bunun, o zamanın Yugoslavya sefiri olan Tevfik Ünaydın Bey tarafından
tesbit edildiği de bildirilmektedir. Yine şecerede (*) işaretli diğer not ile
Sıvas’da türbesi olan ‘Şeyh Abdurrahman Velî’ isimli zâta atıa bulunuluyor.
Belgenin otantikliğine işaret edecek diğer bir husus da, 1930 lu yıllarda
şöhret kazanmış şair Ruşen Eşref Ünaydın’ın Konyayı ziyaretinde
Hazret-i Mevlâna’nın Türbe-i şerîfindeki müzede müdür muavini olan
babam Hüseyin Şemsi Bey ile karşılaşmasında kısa kısa almış olduğu notlar
ki aynen şöyle:
“ Konyada müze.. Şemsi Aziz .. memuru.. Sivaslı Şeyh Mehmed Efendi’nin
oğlu, Şeyh Ahmed Efendi’nin torunu Hüseyin Bey”
Bu da gösteriyor ki, Ruşen Eşref Bey Şemsed-dini Sıvâsî Hazretlerine
olan kan bağının farkında idi ve babamla bu konuyu konuşmuşlardı. Bütün
bunlar bugünkü Ünaydın ve Merter ailelerinin Sıvas’tan Köprülü’ye
göç eden atalarının çok kuvvetli ihtimalle Şemseddîn-i Sıvâsî Hazretlerinin
torunları olduğunu göstermektedir.
Acizane toparlamaya çalıştığımız Sıvasi soykütüğü’nün en büyük eksiği,
İstanbula Padişah daveti ile gelen ve Şemsiyye’nin Sıvasiyye kolunun
müessisi olan Abdül Mecid-i Sıvasi ve yeğeni Kutb’ul Aktab Abdül Ehad
Nuri Hazretlerinin soy ağaçlarının tespit edilememesi olmuştur. Araştırıcı
ilim adamlarımızın bunları da tespite çalışacağını ümid ederim.
Sözlerimi bitirmeden buraya önemli bir not düşmek istiyorum.
Son zamanlarda bazı kişilerin, Şemseddîn-i Sıvâsî Hazretlerinin ‘Seyyid’
olduğu, yani Hazreti Hüseyin Efendimizin ‘Sülâle-i Tâhiresi’ nden
geldiğini iddia ettikleri duyumunu alıyorum. Buna dayanarak kendilerini
de ‘Seyyid’ veya ‘Seyyide’ unvânı ile takdim edecek kimseler olabilir. Bilmediğim
şeyler için hüküm yürütmekten Allah’a sığınırım. Ancak, Şeyh
Receb-üs Sıvâsî, Hazreti Şems’in yeğeni, damadı ve halîfesi olarak ömrü
boyunca birlikte yaşadığı amcasının hayatını Necm -ül Hüdâ isimli kitabında
çok detaylı olarak yazarken, eğer ‘Seyyid’lik gibi çok şerefli bir
soy bağlantısı bilgisi mevcut olsa idi bu durumu mutlaka ve özenle vurgulayarak
belirtirdi diye düşünüyorum. Ayrıca, Dergâhın son post-nişîn’i
olan, bu konularda çok geniş bilgiye sahip olan pederim Hüseyin Şemsi
Bey’den de hiç bir zaman bu konuda bir söylem duymadım. Böyle şerefli
bir aidiyet mevcut olsaydı bunu mutlaka iftiharla söylerdi. Bu düşüncemde
hata varsa Cenâb-ı Hakk’dan affımı niyâz ederim.
Aziz Peygamberimiz (sav) Hazretleri, ‘Vedâ Hutbesi’ nde şöyle buyuruyor:
“Ey mü’minler… sözümü iyi dinleyin, iyi anlayın… Muhakkak ki Rabbiniz
birdir. Babanız birdir. Hepiniz Âdem’densiniz. Âdem de topraktandır.
Hiç kimsenin başkaları üzerinde üstünlüğü yoktur. Şeref ve üstünlük
ancak fazîlet iledir…..”
Son olarak, bu yüce buyruğun istikametinde vurgulamak istiyorum ki,
böyle çok büyük bir zâtın sülalesinden gelmiş olmak, başkalarına karşı bir
üstünlük duygusuna yol açmamalı, maddî veya mânevî faydalanma sebebi
olmamalı. Ancak, bize o büyük ceddimize lâyık olabilmenin gayretini
aşılamalı; daha iyi bir insan, daha dürüst bir vatandaş; kul hakkı’ndan sakınan,
daha inançlı, daha merhametli ve yardımsever insanlar olmamıza
vesile teşkil etmeli.
Kısacası, Şemseddîni-i Sıvâsî Hazretlerine lâyık torunlar olmaya çalışılmalı.
Sabırla dinlediğiniz için teşekkürlerimi sunarım. Allah’a emânet olunuz.
(İlim ve Kültür Tarihinde Sivâsîler Ulusal Sempozyumu Tebliğleri 30 Nisan-1 Mayıs 2010 Sh.23-36)