Kategoriler
Makaleler

MUHTEŞEM YÜZYIL” Gözyaşlarına Boğdu!…

MUHTEŞEM YÜZYIL” Gözyaşlarına Boğdu!…

 Semra MERAL

18semra

 

[“Muhteşem Yüzyıl” dizisinin eğrisiyle, doğrusuyla ; sevabıyla, günahıyla; seveniyle, sevmeyeniyle reyting rekorları kırdığı -hatta parça parça ettiği- İbrahim Paşa’nın öldürülüşü ile ilgili son iki bölümünden, o kadar çok etkilendim, beni o kadar çok çekim alanına sürükledi ki; daha önce seyrettiğim , beğendiğim ve bir de yazı yazdığım ‘Hünkâr İle Mimar’ adlı ‘o görkemli tiyatro eseri’
ni hatırlamamam mümkün olmadı…” diye başlamıştım bir yazıma…] (*1)

 

13 Şubat akşamı ise,“cellâtlar, Şehzade Mustafa’yı boğazlarken;  hüzün, hüsran ve hınçla harmanladığımız gözyaşlarına boğulduk…”demesekyalan söylemiş oluruz…

 

Dizinin en sürükleyici bölümüydü belki, ama bize en  acı vereni ve en kahredicisiydi de!..Bu bölümü izleyen hemen hemen hiçbir özün, kavrulmaması; hemen hemen hiçbirgözün,ağlamaması Ve akabinde de, sözlerin sağnak sağnak kaleme dökülerek ;kelâma sığınmaması mümkün müydü?..

 

Mustafa gibi çok sevilen,sayılan bir şehzadenin;çevrilen onca entrika ile, hem de bizzat babası Muhteşem Süleyman tarafından öldürtülmesi  -pek tabi ki- içimizi yakan o tarifi zor yürek yangısının verdiği öfkeyi en uç noktalara sürükledi… ‘Muhibbi’ gibi bir  babaya , ‘Mustafa’ gibi bir evlâdı öldürtenler , asırlardır aldıkları ‘ah’lara bu akşamdakileri de eklediler…Hayırlı olsun..” dedirtti!..
Bu akşamla ilgili-daha doğrusu tarihimizin bu kanayan yarası ile ilgili-  sıcağı sıcağına bir yazı yazmak; bizi bir nebze rahatlatacak,belki yazımız daha samimi  olacaktı; ama bir o kadar da  ‘hissî ’ kalacaktı!..
Zirâ Yüce Peygamberimiz (s.a.v); ”Öfkelenince ayaktaysanız oturun, oturuyorsanız yatın…Zirâ şeytan ateştendir, ateşi de su söndürür…Öyle ise, öfkelenince abdest alın.” Buyurmaktadırlar…( Suyun da, toprağın da; insandaki negatif enerjiyi çekip aldığı bir bilimsel gerçekde.) Biz de erteleyelim o akşam için yazacaklarımızı, erteleyelim ki ; öldürüldüğünü bildiğimiz halde  ’vazgeçer inş’Allah ;inş’Allah vazgeçer…’ diye dualar ede ede ;  dövüne dövüne ağlayıp perişan olduğumuz o akşam için ’objektij olmamamız’ kaçınılmaz olacak!.. Biz 13 şubat ve devamındaki hafta yerine,yine bu bağlamda izlediğimiz  ‘bir tiyatro eseri” ile Şehzade Mustafa öldürülmeden önce yazdıklarımızı paylaşalım isterseniz…

 

Dizide, annesi Mahidevran ile Hürrem Sultan arasındaki çekişmelerin uzağında durmasını bilmesine; oyuncu-sanatçı Mehmet Günsür’ ün yüzündeki o  masum ifade de eşlik edince, Şehzade Mustafa gönülleri çoktan fethetti.. Hele bu artılara –her birine ayrı ayrı rakip olması gerektiğini düşlerken– kardeşlerine gösterdiği büyükçe ve şefkatlice davranış biçimleri de eşlik edince, gözümüzde gittikçe büyüyen Şehzade’nin öldürüleceğini bilmek şimdiden azap veriyor bize…

 

Peki bize azap veren bu ölüm ‘Muhibbi’ gibi sevgi nakşeden  ’şair’ bir babanın yüreğini; ince ince işleyen ‘ sarraf’  bir babanın ciğerini yakmayacak mıydı? Sultan Süleyman sadece astığı astık, kestiği kestik bir padişah mıydı?..Adına bile sirayet eden kanunlarını oğullarına uygulamamalı mıydı?…Bir başka söyleyişle: “devlet mi, evlât mı?..” sorusuna muhatap olmak zorunda bırakılınca cevabı ‘evlât’ mı olmalıydı?!..

 

Bütün bu soruların en doğru cevabı, Yüce Mevlâ’da… Bunların en doğru cevaplarını Yüce ALLAH(c.c) bilmekte elbet… Bilinen bir şey var ki Kanuni Sultan Süleyman, daha oğlu Mustafa’nın acısı; o hilelerle, entrikalarla içine düştüğü tuzağın farkına varmadan verdiği kararın ‘o derin yara’sı kapanmadan, yeniden bir kaosa sürüklendirilmiştir…Ve yine, yüce devletinin zaafa uğramaması için vermesi gereken kararın pençesinde kıvranmış… kıvranmış ve ikinci defa da tuzaklara takılarak ikinci oğlunun da ipini kendi elleri ile çeken “acımasız bir baba” konumuna düşürülmüştür…

 

İşte “Hünkâr ileMimar”adlı eser; bu haleti ruhiye içindeki ‘Sultan Süleyman’ ile; O’nu, yine ve yeni bir yanlış karardan vazgeçirmek için çırpınan ‘Mimarbaşı Sinan’ arasındaki konuşma ve diyaloglardan oluşmuş, iki perdelik bir oyundur. Şehzade Beyazıd da,ağabeyi Mustafa’nın uğradığı âkibetten maalesef kurtulamayacaktır…Çünkü, yabancı asıllı kişiler devletin en üst tepelerinde cirit atmakta, masum rollerle göz boyamaktadırlar. Bunlardan birisi ve en önemlisi ‘Rüstem Paşa’dır ki, “Mihrimâh Sultan”ı kafasına koyup, eş olarak tayin ettirerek ; hem damatlıkla, hem vezir-i âzamlıkla taçlandırmıştır kendisini…‘ Hünkâr ve Mimar’ adlı tiyatro eseri bu minval üzere kurgulanmış bir eser. Yazan Cem Günen. Eserin yönetmeni de; aynı zamanda “Mimar” ı canlandıran Ünlü Sanatçımız Semih Sergen. İsterseniz bundan sonrasını yazımıza  bırakalım efendim… }(2)

 

[ Üç yıl kadar önce, insanların eve kapandığı bir kış mevsiminde ; Erciyes’in Sinan’ı , Süleymaniye’nin Sinan’ı olarak Erciyes’te esmiş, Erciyes’ten bir ‘Semih Sergen’ geçmişti… Hünkâr Sultan Süleyman’ı canlandıran Orhan Özyiğit ile Mimar Sinan’ı oynayan Semih Sergen sanki sahnede değil, sarayda ;bizler ise tiyatroda değil sanki -tiyatro üstadı Muhsin Ertuğrul’un ifadelerince- ‘büyüklerin mektebi’nde idik… Sultanı, ‘Süleyman’ adına,”Süleymaniye” gibi şaheser bir âbide diken Erciyesli Sinan ; 30 Ocak cumartesi akşamı, Ankara Devlet Tiyatrosu gibi bir güzide kuruluş ve ‘Semih Sergen’ gibi bir gözde tiyatro sanatçısı VE “Bir Hünkâr –Bir Mimar ”isimli tiyatro eseri ile ; İstanbul’daki, saraydaki , Sultan Süleymanı huzurundaki ‘Filozof Mimar Sinan’ı temsil ederek, beş asır sonra hemşerilerine, ‘hemşeriliğin keyfi’ni yaşattı.
İl kültür ve Turizm Müdürlüğü tiyatro salonunda sahneye konan, bir ‘senaryo’ değil; ‘tiyatro eseri’ idi.
Eserin rol dağılımını üstlenenler de bir ‘oyuncu’ değil ‘sanatçı’ idiler elbet de , büyük bir beğeni ve hayranlıkla izlendiler.

 

Üç sanatçının rol aldığı, daha ismiyle bile ‘şiire’, ‘şair padişah’a götüren eserde, aynı zamanda çok başarılı şiir yorumcusu ve de şair ve de oyun yazarı olan Semih Sergen Mimar’ı canlandırarak da lâyık olduğu bir rolü, lâyık olduğu veçhile gerçekleştirmiş oldu. Muhataplarının bile ‘Muhteşem Süleyman’ diye hakkını, hak ettiği gibi verdiği Kanuni Sultan Süleyman, yani ‘Hünkâr’ rolündeki Orhan Özyiğit , soyadının anlamını sanki Kanuni’de buluyormuşçasına rolüne hükmetti..Hürrem Sultan’ın hayalini canlandıran Handan Kılıç da kostümü ve geceye düşen siluetiyle ‘Süleyman’ı gibi, bizi de büyüledi… (DEVAM EDECEK)

——————————————————————-
(*1) Toşayad Kümbet yayınlanmıştır.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir