Kategoriler
Şairler

İsmet ÖZEL

ism

1944’te Kayseri doğumludur.
İlk,orta,lise öğrenimini Kastamonu,Çankırı , Ankara’da tamamlayarak Ankara Gazi Lisesi’nden mezun olur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’e girer.Ancak,okulunu yarıda bırakarak Hacettepe Üniversitesi’nin Fransız Dili ve Edebebiyatı Fakültesi’nden mezun olur.
Yirmi yıla yakın, Devlet Konservatuarı’nda Fransızca okutmanlığı yaptı.

İlk şiiri, Yelken Dergisi’nde 1963 yılında yayımlandı. Daha sonra şiirleri; Türk Dili, Dönem,Papirüs,Yeni Dergi,Devinim kendi çıkardığı Halkın Dostları Dergilerinde yayımlandı.

Yakın arkadaşı Ataol BEHRAMOĞLU ile beraber 1970’de “HALKIN DOSTLARI” adını verdikleri dergiyi çıkardı.

1960’li-1970’li yıllarda toplumcu şiir akımını benimsedi.
1974 yılından itibaren itibaren toplumcu çizgiden uzaklaşarak, sanat hayatına İslami düşünce doğrultusunda devam etti.

Günlük fıkra yazılarına, 1977 yılında Yeni Devir Gazetesi’nde,1985 yılında Milli Gazete’de,1997 de de Yeni Şafak Gazetelerinde yazmaya başladı.
Bir deneme kitab olan ı” Taşları Yemek Yasak” ile Türkiye Yazarlar Birliği Deneme ve 2005’de üstün hizmet ödülünü kazandı. 1995 yılında da Şilili Ozan Gabriela Mistral nişanı aldı.

Halen kurucusu olduğu “ İstiklal Marşı Derneği”’nin genel başkanlık görevini yapan İsmet ÖZEL; evli,dört çocuk babası ve de iki çocuk dedesidir.

 

Eserleri :

Şiir kitapları:
1-Geceleyin Bir Koşu (1966),
2-Evet İsyan (1969),
3Cinayetler Kitabı (1975),
4-Şiirler 1962-74 (1980),
5-Şiir Kitabı (1982),
6-Celladıma Gülümserken (1984),
7-Erbain (1987),
8-Bir Yusuf Masalı (2000).
9-Of Not Being A Jew (2005)

 

Denemeleri:
1. Üç Mesele
2. Zor Zamanda Konuşmak
3. Taşları Yemek Yasak
4. Bakanlar ve Görenler
5. Faydasız Yazılar
6. İrtica Elden Gidiyor
7. Surat Asmak Hakkımız
8. Tehdit Değil Teklif
9. Waldo Sen Neden Burada Değilsin?
10. Sorulunca Söylenen
11. Cuma Mektupları – 1
12. Cuma Mektupları – 2
13. Cuma Mektupları – 3
14. Cuma Mektupları – 4
15. Cuma Mektupları – 5
16. Cuma Mektupları – 6
17. Cuma Mektupları – 7
18. Cuma Mektupları – 8
19. Cuma Mektupları – 9
20. Cuma Mektupları – 10
21. Tahrir Vazifeleri
22. Neyi Kaybettiğini Hatırla
23. Ve’l-Asr
24. Tavşanın Randevusu
25. Bilinç Bile İlginç
26. Şiir Okuma Kılavuzu
27. 40 Hadis
28. Henry Sen Neden Buradasın-1
29. Henry Sen Neden Buradasın-2

Söyleşi – Mektupları:

 

1. Sorulunca Söylenen
2. Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar

Çevirileri :

 

1. Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri
2. Gariplerin Kitabı
3. Osmanlı İmparatorlugu ve İslami Gelenek
4. Bilim Kutsal Bir İnektir

Şiirlerinden örnekler

 

Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar

Ben İsmet Özel, şair, kırk yaşında.

Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar

ben yaşarken koptu tufan

ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat

her şeyi gördüm içim rahatgök yarıldı, çamura can verildi linç edilmem için artık bütün deliller elde

kazandım nefretini fahişelerin

lanet ediyor bana bakireler de.

Sözlerim var köprüleri geçirmez

kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.

Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal’de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.

Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
Ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki!
Evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana.
Doğruysa bu yargı
bu sonuç
bu çıkarsama
neden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferans
geç kalkan bir otobüs?
Milli şefin treni niçin beyaz?
Ruslar neden yürüyorlar Berlin’e?
Ne saçma! Ne budalaca!
Dört İncil’den Yuhanna’yı
tercih edişim niye?
Ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
Yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?

Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz

içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.
Bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?

Bakın ben, bir çok tuhaf
marifetimin yanısıra
ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda

sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
Bir söylev: Büyük İnsanlık İdeali hakkında!
Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar.
Yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.

Ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.
1984

Münacaat

Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Hata yapmak
fırsatını Adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

Çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak

Benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
Hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım
ölüm ve acılar çatsaydı beni
düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım
diri-gergin kasları konuşsaydım
`Kardeşler! ` deseydim `Kardeşlerim! `
`Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
`Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan
Bakın yaklaşıyor…`
yazık, şairler kadar cesur değilim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor.

Benim gövdem yıllar boyu sevmekle tarazlandı
öyle bir çalımlarla gecenin çitlerinden atlardım
bir güneş sayardım kendimi denizin karşısında
çünkü çam kokularına sürtünüp ağırlaşan ruhların
inanmazdım dosyalara sığacağına
gittikçe ışıldardım dükkanlar kararırken
hüznün o beyaz etrafına sakallarım batardı.

Benim adım bilinen bütün cevapların üstüne mühürlenmiş
ellerim tütsülenmiş
evlerin yeni yıkanmış serin taşlıklarında
dirgenler, bakraçlar, tornavidalar
bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar
ve içinden bir baş ağrısı gibi çınlamaktansa
gövdem açık bir hedef kılındı belâlara.
Ve bu yüzden yakışıksız oluyor
insanları hummalı baharlar olarak tanımlamak
ve bu yüzden göğsümde dakikalar
ince parmaklar halinde geziniyor
konvoylar geçiyor meşelikler arasından
bir yaprak kapatıyorum hayatımın nemli taraflarına
ölümden anlayanı ciddi bir yaprak
unutulacak diyorum, iyice unutulsun
neden büyük ırmaklardan bile heyecanlıydı
karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir