1969 yılında Kayseri İlinin, Yeşilhisar İlçesinde doğdu. 1987- 88 yılında Yeşilhisar Lisesi’nden mezun oldu.
1989- 91 yılları arası Yeşilhisar Belediyes’inde muhasebeci olarak çalıştı.
Evli ve iki çocuk annesi olup, 15 yıldır Kayseri de ikamet etmektedir.
Sare İLİK, çocukllara yönelik hikâyeler yazmaktadır.
Bu güne kadar yazdığı hikâyeleri;
“EŞEK OLMAK İSTEMEYEN SIPA” 2009 ve
“DEDEMİN CEVİZ AĞACI” 2009 adlı kitaplara toplamıştır.
Önce bakışlarını izler, taklit eder. Sonra tek heceler kurarak, seni dinler. Emekler, yürür, adım adım takip eder. Birde bakarsın elini bırakıp, kendini bağımsız hissederek, peşinden sürükler.
Geçmiş ve gelecek arasında kurulan köprüde, geçmişin güzelliklerini gelecekle birleştirip, güçlü ve bilinçli bir nesil için, inceden inceye doğruları öyküleyerek, anlayacakları bir dil ve anlatımla, çocuk hikâyeleri yazmaya çalışmaktadır.
KİBİRLİ SELVİ
Büyük bir ormanın içinde onu besleyen küçük bir çay vardı. Bu çay ormana hayat veriyordu. Geriden bakınca kıvrılan mavi bir boncuk idi. Yakından bakınca iki dost gibi kucaklaşan, yol alıp yaşayan bir aileye benziyordu.
Bu çayın kenarında ki ağaçlar çok şanslıydı. Sevgi ile birbirlerine yaşama hakkı veriyordu. Birçok canlının beslendiği, yavrularını büyüttüğü yemyeşil bir yerdi. Ormanın suyla buluştuğu yerde kayalıklar hemen yanında kavak, çınar ve selvi ağaçları ile doluydu. Doğada her canlı sırasıyla görevini yapar, arkadaşlarına yardım ederdi. Çünkü bu doğa kanunuydu.
Kayanın dibindeki selvi ağacı geniş bir yer edinmişti. O kadar rahatına düşkündü. Hiç kimseyi düşünmezdi. Bu durum diğer ağaçları kızdırıyordu. Sehvi ise kimseye aldırış etmeden keyfince yaşıyordu. Bu rahatlıktan dolayı dalları çok büyümüştü. Bundan dolayı yerlere kadar sarkıyordu. Altında bulunan çayıra güneş vurmadığı için büyüyemiyordu.
Sonbahar gelmişti. Ağaçlar yazdan büyüttükleri meyvelerinin tohumlarını saklamışlardı. Sonbaharın gelmesiyle rüzgârlar tohumları sağa sola savuruyordu. Toprakla buluşan tohum çok şanslıydı. Çünkü ilkbahar la birlikte yeşermeye başlayacaktı. Geride kalan tohumlar diğer canlılar için besin kaynağı olacaktı.
Selvi ağacının canı sıkılıyordu. Yine tohumlardan birisi gelip de yanına düşerse onu çürütmek için çok çaba sarf edecekti. Tam bu sırada bir çam kozalağı gelip yanına düştü. Toprak hemen onu kucağına aldı, derinliklerine çekti. Bir kış boyunca yağan kar ve yağmur sularını içine çekti. Güneşin ışıkları ile birlikte tohuma hayat verip filizlendirdi……..
DEDEMİN CEVİZ AĞAÇLARI
………
Dikilen fidanları seyretmek çok zevkliydi. Ablamla birlik de yılların çabucak geçmesini beklemeye başladık. Dedem
—Çabuk yanıma gelin sizinle bir konuda sözleşmek istiyorum. Gökçe
—Nedir dedeciğim?
—Benim dedem babama söylemiş, babam da bana söyledi, bende size söylüyorum. Ömrünüz yettiğince gücünüz elverdiğince, doğaya ağaç dikin bu benim size olan vasiyetimdir. Sizden sonraki çocuklarınıza da öğretin. Ağaç dikmenin güzelliğini ve faydasını anlatın.
Ağaç dikmek ibadet etmek gibidir. Çevremizi güzelleştirmek için bütün insanların bu görevi yapması gerekir. Ağaç büyütmek, çocuk büyütmek kadar zordur. Yıllarca emek ve bakım ister. Ağaç da insan gibi sevgi ve ilgi ister. Emek vererek büyüttüğün ağaç, bir balta ile on dakikada öldürülür.
Sizin diktiğiniz ağaçlarda yetişen meyveleri birçok kişi yiyecek. Yere dökülen meyveleri böcekler ve kuşlar yiyecekler. Yapraklarını hayvanlar karınlarını doyuracak, dallarda birçok kuş yuva kuracak. Gördünüz mü çocuklar diktiğiniz ağaçlarla bütün canlılara hizmet etmiş olacaksınız.
Temiz bir dünya için her yıl ağaç dikeceğiz. Senin vasiyetini kendi çocuklarımıza aktaracağız. Bizde dedeme söz verdik. Öğrendiğimiz bu görevi arkadaşlarımıza, çevremizdeki insanlara anlatacağız. Güzel bir ülke temiz bir dünya için el ele vererek ağaç dikmeliyiz