Yazar- şair, 01/ 01/ 1961 tarihinde Kayseri ili, Bünyan ilçesinde doğdu. İlköğrenimini burada, Namık kemal ilkokulunda okudu. Daha sonra ortaokulunu Kayseri Atatürk ortaokulunda ve liseyi de Kayseri Sümer Lisesinde okudu. Yüksek öğrenimini açık öğretim fakültesinde hala sürdürmektedir. ( iktisat fakültesi- kamu yönetimi)
Bir süre kayseri Kocasinan ilçesi meclis üyeliği yaptı. Birçok deneklerde kurucu ve üye olarak çalıştı.
Yazmış olduğu şiir ve hikâyeleri dergilerde yayınlandı. Bunlar; Erciyes, ece, çemen, yeniden diriliş.
Şiirlerinin yanı sıra öykü ve romanları yayınlanma aşamasındadır. Ve kar yağdı üzerimize, Köle taciri, Mucize, Hanımağa, Pervane ve mum, adlı roman çalışması, Taşlarla konuşmak yasak, Çölde yağmur kuşları, adlı öykü çalışmaları vardır. Yörem Pınarbaşı, Kayseri evliyaları adlı araştırma dosyalarının üzeride çalışmaktadır. 2002 tarihli bir şiir kitabı bulunmaktadır.
Eseri: Sevda duygularına ellerimle dokundum. 2002 ( ŞİİR)
Ve Kar Yağdı Üzerimize (Roman) 2009
Mucize (Roman) 2009
Çölde Yağmur Kuşları (Hikaye) 2010
Işk (Aya Bakıp Ağlayan Adam)(Roman) 2010
YAZAR NASIL VE NEDEN YAZAR;
Yazar, nasıl yazar ve neden yazar sorusuna kendimin ne anladığımı anlatarak cevap vermek isterim. Yazar; bence iyi bir fırın ustasına benzemektedir. Önce fırını inşa etmekle işe başlar. Fırının inşa etmek için önce harcını karmaya başlar. Onun harcı; kum, çakıl ve taşlar yerine, soruları ve arayışlarıdır.
Harcı onlarla karar. Daha sonra içini yakmak için kuru odunlar bulur ve yakar, bunlarda kelimeleri ve cümleleridir. Arayışlarını ve sorularını yakar tutuşturur. Yakılan soru ve arayışlarından kelimeler diye adlandırılan küller meydana çıkar. O kelimeler fırın ustasının maharetli elleriyle tekrar yoğrulur ve fırına verilir, orada o kelimeler pişer, piştiğinden emin olduğu o kelimeleri sıcak fırından çıkarması gerekmektedir. Yazar fırına elini daldırır, kor alevlerin içinden tek tek bu kelimeleri bulup çıkarır. Her dalışta hissesine ne düşmüşse onunla yetinmek zorundadır. Daha fazlasını isteme yüzsüzlüğüne ne yazık ki sahip değildir, söz dinleyen uysal biri olur elini fırına her daldırdığında. Bilir ki, fırının kor alevlerinden kendine armağanlar gelmektedir, ona minnettardır, minnettarlığını söz dinleyen olarak gösterir. Bu kızgın fırına elini sokup ateş korluğun da fikir ve düşünceleri tek tek kor alevlerin içinden çekip alır. Takî takati kalmayıncaya kadar.
Daha sonra o ateş korluğunda kelimelerle cümlesini kurar. İşi henüz bitmemiştir, bu seferde aynı kızgın kor alevli fırına cümlelerini sürer, daha sonra da onları tek tek eliyle tutup çıkarır, kitap sayfalarına yerleştir.
Sizce kolay bir iş mi yazarın bu yaptıkları?