Aşık Cefaî 20 Nisan 1958 yılında Sivas’ın merkez köylerinden Hasbey’de doğmuştur. (Sözlü beyanına göre nüfus cüzdanında bu tarih yazmasına rağmen, esas doğum yılı 1954 dür) Dursun ve Nuriye’nin oğludur. Babasının vefatı üzerine söylediği bir şiiri vesilesiyle hem babasına olan sevgisinden, hem de köyü olan Hasbey’den haberdar oluyoruz;
Yirmi iki mayıs karalı geldi,
Sayısız insanın bağrını deldi.
Hevük toprağında kale devrildi,
Şanlı Hasbey’in de ünvanı gitti.
Cefaî üç kez evlenmiş, ilk evliliğini 1974 yılında yapmıştır;
Yaşım on altıda başım bağlandı,
“Dağıtalım gam efkârın” dediler.
Yad eller bağından bir gül sağlandı,
“Buna olsun âh u zârın” dediler.
İlk evliliğinden Fadime isminde bir kızı olmuştur. 1988 de ilk eşinden ayrılan Cefaî, 1990 yılında ikinci defa evlenmişse de, bir yıl sonra bu evliliği de sona ermiştir. 1992 de üçüncü kez evlenen Cefaî, şu anda mutlu bir hayat sürmektedir. Son hanımından Dursun ve Kürşat isminde iki oğlu olmuştur. Cefaî’nin söylediği bir şiirinden, onun evlat acısı da yaşadığı öğreniyoruz;
Cefaî der; tırnak tenden ayrıldı,
Yavru sizden değil, benden ayrıldı.
Emir geldi, can bedenden ayrıldı,
Yaşamaya başka süre kalmadı.
Hayatı dert, çile, sıkıntı içinde geçen Cefaî, ızdıraplarını şiirlerinde içli bir şekilde dile getirmektedir.
Cefaî’nin asıl adı Binali Aydın’dır. Önceleri şiir yazma şeklinde ortaya çıkan bu heves, Binali’nin Gülşâdî ile karşılaşıp, ona çırak olmasından sonra saz çalabilme ve irticalen şiir söyleme noktasına gelmiştir. Cefaî ‘ye mahlâsını da hocası Gülşâdî vermiştir.
Cefaî zayıf yapılı, 1.65 boyunda, esmerdir. Her türlü inanca saygı duyar, hoş görülüdür. Çektiği dert, çile, sıkıntılar karşısında isyan etmemiş, teslimiyetle boyun eğmiştir.
Şiirlerini hece vezniyle yazmıştır. En çok 11 heceli şiirler söylemiş, bunların çoğu 6+5 duraklıdır. Genellikle yarım kafiyeyi kullanmıştır. Ancak tam ve zengin kafiyeli şiirleri de mevcuttur. Şiirlerinde genelde sade dil kullanan Cefaî, az da olsa Arapça ve Farsça tamlamaları, kelimeleri de kullanmıştır. Yerel şive ve ağız özelliklerine de bağlı kaldığını görüyoruz.
Cefaî, şiirlerinde genellikle ferdi ızdıraplarına, çektiği sıkıntılarına, çilelerine yer vermiştir. Başta aşk, nasihat, taşlama olmak üzere şikayet, fanilik konularındaki şiirlerini de görmekteyiz. Cefaî’de gördüğümüz aşk, beşeri aşktır. Çoğu şiirlerinde sevdiğinden ayrı kalmanın acısını, ona olan hasretini dile getirmektedir.
–Zühal Aydın (Sivas 2002/Aşık Cefaî, Hayatı ve Şiirleri Tez Çalışması’ndan alınmıştır.)–
İki senedir Kayseri merkezde ikamet etmektedir.
OĞUL
–Dağ da yandı, dağ da yandı,
Yavrum, canım dağda yandı.
Ben derdimi dağa verdim,
Dayanmadı, dağ da yandı.–
Yüreğim yanıyor, nasıl anlatam,
Hain teröristin işi ne oğlu?
Ya nasıl sabredem, nasıl unutam,
Yaktın ciğerimin başını oğul.
Üzülmek boşuna, böyle kaderin,
Ne adın silinir, ne dolar yerin.
Bize ulaşmadan kara haberin,
Gördüm bir gün evvel düşünü oğul.
Canım yandı telefonum çalarken,
Anlamıştım komutanın ağlarken.
Yaz sonunda tezkereni beklerken,
Getirdin ömrümün kışını oğul.
Yavrum, sana yanmayan can kalmadı,
Ağlamayan hiçbir insan kalmadı.
Dizimde fer, damarda kan kalmadı,
Kuruttun gözümün yaşını oğul.
Kundaklar beledim, beşikler burdum,
Yirmi yıl seninle avundum durdum.
Yuvamdan uçurdum, yuvanı kurdum,
Ya kime bıraktın eşini oğul?
Takdîri ilâhi böyle dediler,
Taze çiçeğimi erken derdiler.
Çınar teslim ettim, tabut verdiler,
Koydular önüme naaşını oğul.
Yaptılar örf, adet, makam töreni,
Dedim ki seyredem, bakam töreni.
Açtım albayrağı, takam töreni,
Kurşunlar süslemiş döşünü oğul.
Dedim CEFAİ’ye “gel, bir ağıt koş,”
O dedi; “Fatiha, Yasin daha hoş.”
Allahın hikmeti, her gün iki kuş,
Bekliyorlar mezar taşını oğul.