1953’te Kayseri’nin İncesu ilçesinde doğdu. İlkokulu ve ortaokulu İncesu’da okudu. Kayseri Lisesi fen kolundan mezun olduktan sonra Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü bitirdi. Bu arada Ayşe Koçyiğit’le evlendi. Bir süre Kayseri Defterdarlığında çalıştı. 1980’de İncesu Lisesi Türkçe Öğretmenliğine naklen atandı. Sonra Anadolu Üniversitesi’nden Türk Dili ve Edebiyatı Lisans Diplomasını aldı. 1986’da İncesu Lisesi Müdür Yardımcısı, 1990’da Lise Müdürü oldu.
1997’de İncesu’da bir ilk olan kültür, sanat, fikir ve araştırma dergisi “Ayışığı”nı iki sayı çıkardı. 10 yıldan fazla, Hürriyet Haber Ajansı muhabirliğinde bulundu. İlk şiirini 1968’deKayseri’nin Bizim Anadolu gazetesinde yayımladı. Lise yıllarındaKayseri Ülker gazetesinde, daha sonra Erciyes dergisinde çok sayıda şiirlerini okuyucularla paylaştı. 1986 ve 1987’de İncesu Milli Eğitim Müdürlüğünün çıkardığı dergide yer aldı.
1983’te İncesu Halk Eğitim Merkezinde notalı bağlama kursu verdi. 1996’da İncesu Türk Eğitim Sendikasını kurarak 4 yıl sendika başkanlığı yaptı.
Yeni İncesu 2000 gazetesinde önce bir süre Hikmet-ül Kadrizeyn mahlasıyla daha sonra kendi ismiyle, çeşitli konularda yazılar yazdı. 1995-Kayseri Şairleri Antolojisi’nde yer aldı.
1995 ve 2001’de eğitim ve yönetim konusunda yüksek başarısından dolayı bizzat Milli Eğitim Bakanlığınca ödüllendirildi. 21 yıl görev yaptığı İncesu Lisesi’nden 2001’de lise müdürü olarak kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Sorgun ve Boğazlıyan Hisar Dershanelerinde üç yıl, Özel Özgün Bilge Öğrenci Etüt Eğitim Merkezinde de dört yıl kurucu müdürlük ve kurum müdürlüğü yaptı.
Eğitimci,gazeteci ve yazar Mehmet SARI ile Eylül-2005’te, İncesu’ yun her şeyini konu alan ve 10 yıllık bir araştırmanın ürünü olan “Dünden Bugüne İNCESU” adlı lüks bir kitaba imza attı.
2005 yılından beri Erciyes Gazetesinde yazarlık yapmaktadır.Ayrıca bir süre Türk Ocağı ve Yenises Dergisinde yazılar yazdı. İncesu Eğitim Kültür Çevre ve Yardımlaşma derneği’nin kurucusu olup yönetim kurulu başkanıdır. Ayrıca Bilgiyurdu Gençlik Eğitim Kültür Derneğinin kurucusu, dernek adına 2007’de çıkan Bilgiyurdu Gençlik Eğitim ve Kültür Dergisinin Yazı İşleri Müdürü ve yazarıdır.
Şimdi bir özel eğitim kurumunun müdürü olan Osman Karababa, üç çocuk babasıdır.
SEN NE’SİN?
Aklını ‘’inkar’’la yiyen zavallı
Sırlar âleminden nidâ var sana…
Şempanzeye endekslenen fehimsiz,
Niçin varsın, sebebi sorsana…
Madem ki bu arz’ın sahibi yok da,
Dünya, güneş… nasıl durur boşlukta?!
Ölüm vardır her alınan solukta,
Sonun nedir şu aklına sorsana…
Resm’edilmiş formüllerin goncası
Yaratan’ın olur mu hiç öncesi?
İnsan için nimetlerin buncası,
Boşa mı verildi kafa yorsana!
Arz’ın her şeyinde O’nun mührü var,
Keremsiz, lütufsuz… kainat donar.
Her canlı Rahman’a şükrünü sunar,
Sen aczine değil O’na varsana…
Her insan er geç ‘’Asl’’ına döner,
Gün gelir gözünün ışığı söner.
Varlık hikmetine bir fikir öner,
Bunu düşündürmek epey zor sana…
‘’Vahdet’’ kapısından varlık bu hikmet
Eşref-i mahluksun, halini fikret!.
Hayat ancak dünyadan mı ibaret?..
Bilir isen bu kainat dar sana…
İlâhî nizamdan çabuk usandın,
Nefs-i emmâreyle iblise kandın.
Yaptığın yanına kalır mı sandın,
Cürmün cehennemde olur nâr sana..
Her neye bakarsan ‘’O’’nu görürsün..
Her saniye damla damla erirsin.
O gün gelir Sırat’ta da yürürsün,
Zamanı geriye haydi sarsan
SEVGİLİMSİN EY “İSTANBUL”
Elli üç gün kuşatmayla
Üç yıl üç ay yaşatmayla
Her gün cerhe naz etmeyle
Sen benimsin ey “İstanbul”
Elli üçtür vuslat günün
Nura gark olacak sonun
Âleme yayılacak ünün
Sen benimsin ey “İstanbul”!
İmkânsızlık yok fikrimde
Senin ismin hep “Z”ikrimde
Sevmek lütuftur şükrümde
Sevgilimsin ey “İstanbul”!
“Kara”dan feth’e ulaştım
Seninle “yokluk”u aştım
Kaderimde sana düştüm
Seninleyim ey “İstanbul”!
Gemiler “karadan” aşacak
Şeytan buna çok şaşacak
Sevdam surlarda coşacak
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Sen sevdasız olamazsın
Bırak, Haçlı barınmasın
Bana hakkın muradısın
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Ayazda güneş aldatır
Sevdaya işlemez hatır
İstersen Batı’yı getir
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Ateşin düştü serime
Dayanamazsın narıma
Dinim, imanım, arıma
Yakışırsın ey “İstanbul”!
Sen Kağan Türk’e layıksın
Başkasına halayıksın
Rüyada değil ayıksın
Benimlesin ey “İstanbul”!
Haçlıya uşaklık ettin
Boşa sevdanı tükettin
Seninle kapısı Cennetin
Açılacak ey “İstanbul”!
Alemin hep gözü sende
Sen sevdamı bilmesen de
İki mevsim ötesinde
Benimlesin ey “İstanbul”!
Yer kürenin gözdesisin
Ben ne isem sen de o’sun
Bensiz olamazsın kesin
Baş tacımsın ey “İstanbul”!
O şuh endamın yakıyor
Karadeniz kan akıyor
Sensiz olmak can sıkıyor
Sevgilimsin ey “İstanbul”!
Sana cihannüma âşık
Bana raks ediyor beşik
Peygamberden geldi ışık
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Ötesi var mı bu işin?
Yaza ulaşacak kışın
Müsait olunca yaşın
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Bütün surlar yıkılsa da
Hece taşın dikilse de
Haç’ın canı sıkılsa da
Sen benimsin ey “İstanbul”!
Haçlı elinde zâr idin
Yeryüzünde nazar idin
Sevdalara mezar idin
Sen benimsin ey “İstanbul”!
İNCESU BENİM CANIM…
İncesu! Can toprağım, candan öte vatanım
Maziye göbek bağım, âtiye akan kanım
Koyunlar yayladayken İncesu’da doğmuşum
Erciyes’in karıyla ellerimi oğmuşum
Güneyde “Leylek Kayası” gençliğin boy aynası
Eski “Karakoyunlu” Türklüğümün mayası
Ahım, günahım, sevdam; neşem “Derbent”te saklı
“Senato”da sohbetler hep çapraz oturaklı
Canım kervansarayı vadiye kondurmuşlar
Kesme taş kemerlerle tarihi dondurmuşlar
Kervansarayda mukim, mazide kalan düşler
Bağrı açık revaklar duvarda inci nişler
Vadiye yıldız yıldız güzellik serpmiş Mabut
“Saybağ”da yalan gerçek, kayadan oyma tabut
“Sülüklü”de bir konak ne muhteşem bir dekor
Çeşmesinin suyunu yanık dudaklara sor
“Derebağ”da kavaklar kim bilir kime tabut
Selam durur böğürtlen, konuk eder erik, dut
“Kızkapan” avurdunda hazin efsane saklar
Ölümde ölümsüzlük debdebeli konaklar
“Maşat” İsa’yı yaşar, munis “Andon Kayası”
Türk-Rum hayatının ortak gergef oyası
Derebağ’da kavaklar yıldızlara sevdalı
Geçmişe rahmet okur camide söğüt dalı
Dar sokaklar sonsuza sırrıyla uzar gider
Nice kahır taşıyan kaldırımlar derbeder
Erciyes’te yaylalar, yükseğinde bir top kar
Pınarlar hayat akar, gökkubbe kekik kokar
“Bulgurcu”dan uzanır Karakoyunlu’ya eller
Cennete kapı açan badem gözlü güzeller
Erciyes’te dik başlar Tekke’de secdeye varır
Dergahın taşlarında “Hunat Hatun”u görür
Bekler “Sekili Kaya” eski sevdalıları
Sabrın eşsiz deseni İncesu halıları
Kapı üstünde mandal size bir şey anlatmaz
Komşusu aç iken İncesulu tok yatmaz
“Ocak Evi”nden isim: Duran, Dursun, Durmuş’lar
Çocuğu durmayanlar burdan medet ummuşlar
“Hacı Bekir” dededen maziden arta kalan
Her ocakta bir Bekir buradan isim alan
Her köşede bir “Soku” yaz günü hedik dişler
Tarhana, köfter, yufka yıllık olağan işler
Bir tasavvuf âlimi “Şeyh Şaban-ı Veli”
“Şemûnel Gazi” derler on beş asır evveli
Erciyes, eteğinde Haç’a vermemiş aman
“Omuzu Gürzlü” dedem, tepede “Emir Çoban”
“Bozdağ”ın eteğinde “Omuzu Gürzlü” yatar
Haçlı seferlerinin kalbi burada atar
Bize hayat bahşeden nice adsız kahraman
“Kılıç Aslan-ı Veli”, Tekke’de “Şeyh Turasan”
Düşlerimi büyüttüm “Omacca” da “Seğlik”te
Nice yiğitler verdik en son seferberlikte
Neler neler anlatır kapıda paslı kilit
Elini göğe açar “Armutlu”daki pelit
Sensiz hayat ne mümkün yuvam, rüyam İncesu
Senden ayrı düşmektir ölümlerin korkusu