1951 Yılında Erciyes’in ellerine doğdu. Zara’lı Baba tarafının Azerbaycan’dan, Çerkeş’li anne tarafının ise Horasan’dan geldiği söylenir.
Çocukluk yılları Kayseri, Pınarbaşı (Kayseri), İstanbul Kasımpaşa ve Şirinevler’de geçti.
Liseyi Bakırköy’de, Üniversiteyi İstanbul Hukuk Fakültesi’nde tamamladı.Hukukta okurken Gümrük Teşkilatına girdi, haksızlığa tahammül edemeyen yapısı nedeniyle sürgün edildiğinde Sinop’u, askerlik görevi sayesinde de Kars’ı tanıdı, sevdi. Sonra, Gümrük’ten ayrılıp Hazine Avukatı olarak görev yapmaya başladı.
Halen Mersin Silifke’de bu görevi sürdürmekte.
Orta yaşlarının birinde şiire gönül verdi. Şimdiye dek iyi kötü 6 tane şiir kitabı yayımlandı.
Bir birincilik (Çatalzeytin Şiir Yarışması),
Bir ikincilik (Ankara Barosu,1997),
Bir de 1.mansiyon ödülü (8.Uluslararası Altın Safran) aldı.
Beş yıl süreyle (14 sayı) “Andız Şiir ve Edebiyat Konalgası” adlı derginin yönetmenliğini yaptı.
Dize, Şehir, Bireylikler, Mühür, Şair Çıkmazı, İle, Patika, Koridor, Lacivert Öykü ve Şiir, Denizsuyukasesi, Eski, Damar, Düşe-Yazma, Kum Edebiyat, Mor Taka, Şiiri Özlüyorum ve daha birçok dergide şiir ve yazıları yayımlandı. Azerbaycan’da Alatoran, İran’da ise Söheyl dergisinde şiirleri yayımlandı.
Evli, iki çocuk sahibi.
DUDAĞININ KIYISINDA
SIĞINACAK LIMAN ARIYORDU SANDAL, YORGUNDU
MAVI ILE YEŞILIN TONLARINI BULUŞTURMAKTAN
DÜŞ KAÇKINI BIR DENIZ KÖŞKÜNDE
hasreti rüzgara karışmış ıssız adam
küreği tutan ellerinin nasırında biriktirmişti
uzak ara iklimlerden süzülen yalnızlığını
sonra dudağının kıyısı geldi çattı, bir tekne çığlığının
sımsıcak kıvrımında bağlanacak yer buldu kendine
yanaştı nokta kadar bile ruj lekesi olmayan
en doğal ve bakir gülüşüne
daha hiçbir tutkulu dalganın öp(e)mediği
ıssız adam, martıların balığa dalışını düşündü
gagalarda kıvranan gümüş pırıltısı hayatların
nasıl görkemli vedalaştığını derin yurtluklarıyla
bu güngörmüş kıyıların anlamlı tanıklığında
liman sığ,
sığınak,
sığınacak olsun
emin ellerin dinginliğinde
çizilirken ufuk yeniden
BİR BEN KALDIM KAVUŞMASIZ
ah, rüzgar doğudan esiyor
gelincik tozları kaçıyor gözlerime
ağrı’dan duramıyorum, kapıldığımdan beri
taşlı bir çayın hasret akan sularına
kar çiçekleri topluyorum düşlerimde
saklıyorum öte gece yarısına kadar
tan vaktine kızıyorum ağardığı için
bu rüzgara direnir mi bu gelincik
taç yapraklarını verir mi bir gün
umudun beyaz sokaklarına çizer mi
umarsız ayrılığın resmini
güneş güneyden doğar mı bir kez
salt bir kez öper mi kanadından
doğudan gelen yolların yorgunu
beyza kuşların
ay, feri oldu karanlık gözlerimin
toros ardı yalnızlığın mavi gizeminde
bir ben kaldım kavuşmasız
ALIŞMAYA VAKTİM YOK
alışmaya vaktim yok
erkenci malta eriğinin çiçeklenişine
patikadan inen ayak izlerinin
su verilmişine
alışmaya vaktim yok
güneşin sırtına yaslanışına akşamın
sıcak gölgelerle çizdiği
duvar resimlerine
acele etmeliyim, yaprak yırtılıyor
en taç yerinden
deltam kanla dolacak birazdan
kaçmalıyım, vaktim yok alışmaya
baharı bir yıl ertele doğa’na
(SITE.MYNET.COM/UGUROLGAR/DEN ALINTI)