Kategoriler
Makaleler

Zile’ de Düğün Âdetleri-1-

Semra Meral

“Allah’ın emri ve Peygamber’in kavli” ile kız evini çalan oğlan evi, “Ne yapalım Allah yazmış, kader böyleymiş” diyen kız evi, kulağınız bende, gözünüz yazdıklarımda ola…

            Önce oğlan evi sözüm size. Öyle ya kolay mı Zile’den kız almak? Hazırlayın bakalım binlikleri. Kız evi de yabana atmasın şu sözü : ‘Aldı başlığı ama, helâl olsun vermesini de bildi. Bir ev için ne lâzımsa hepsini yaptı.” dedirtebilecek mi bakalım?

            İşte düğün anlayışımız, işte kızıyla, oğlanıyla Zileli, İşte Türk’ün geleneğinin bir parçası.

            Açalım bakalım Orta Karadeniz’in şirin bir şehri olan Zile’mizde düğün nasılmış, ne var, ne yok buna ait? Görelim ona göre hazırlanalım Zile’den kız almaya, oğlan evermeye…

                                                                                       Semra MERAL (1976)

 

EVLENME ÇAĞI

            “Hele bir askerden gelsin de….” “Ben askerliğimi yapmadan evlenemem”, “Askerliğini yapsın, gelsin de öyle, bakalım kısmet neyise…, ” Ve askerlik, askerlik ille de askerlik geliyor evliliğin ilk şartı. Kız istemiyor, oğlan istemiyor, ana – baba İstemiyor askerlik yapmadan evlenmeyi, evermeyi.

             Bakın erkek ne diyor? Şaban Ağlamaz 19 yaşında, terzi, nişanlı) “Bir sene kaldı şurda, ondan sonra ayrılık var, hayırlısı olsun, hele bitsin de askerlik ondan sonra Allah kerim.”

            Anası : (Döndü Ağlamaz, 53 yaşında) “Bir bu oğlumuz kaldı, onu da bi baş göz edeydik. Ama askerliğini yapsa, daha hayırlı olacak.” Baba da aynı fikirde. Gelin kıza sordum : “Canının sağlığıyla gidip gelsin de öyle” dedi ve güldü.

            İşte böyle, nişanlı olsun olmasın askerlik şarttır Zile’de. Askere gitmeden bir erkek evlenmeyi istemez. Kız da askerliğini yapmamış olanı tercih etmez çoğu kez. Gençler böyle düşünür de ana baba hoşnut olmaz mı?

         Yalnız köylerimizde gençler istemese de büyükler, bilhassa oğlan tarafı şenlik olsun, oğlumuzun yerini doldursun diye düşünseler gerek, askere gitmeden de evlenmeler olur. Yine köylerimizde kadın evde olduğu gibi tarlada da çalıştığı için askere gidenin görevi normal olarak, eşine düşecektir. Oğlan evi bunu düşünerek hemen erkek askere gitmeden evlendirmeye başvurur.

            Bu tutumun sakıncaları gün geçtikçe daha iyi anlaşılıyor tabi. Erkek hayatı için askerlik ön plânda gelen bir vazife olduğu gibi, ayrıca erkeğin iş güç sahibi, elinin ekmeğe ermiş olması da şarttır. Şehrimizde babası zengin, baba malına güvenen erkekler gözde değildir. Çalışan, kendi kazanan, az da olsa kendi alın teriyle yuva kuracaklar tercih edilir.

            Yalnız köylerimizde, çiftçilikle uğraşılır. Tarla, bağ, bahçe çoğunlukla baba malıdır, babadan kalmadır. Bu ayrı bir durumdur. Fakat bu arada şunu da unutmamak gerekir ki, köyden ayrılıp İstanbul ve Almanya’ya çalışmaya giden erkekler de çoktur. Böyle olunca babadan kalma bilmem kaç dönüm tarlası olan bir erkek yerine, dışarıda çalışan erkeğin tercih edildiği bir gerçektir.

          Kızların evlenme çağı diye bir kesinlik yoktur. Normal olarak 15 yaşına gelen her genç kız evliliğe hazır görülür. (Özellikle eskiden). Her yerde olduğu gibi kızın evlenme arzu ve isteğini açıklaması çok ayıp sayılır. Bu yüzden kızın evlenme çağında bir kesinlik olamaz. Kısmeti çıkan, kapısı çalınan her genç kız evliliğe hazır demektir artık.

            Erkekte meslek aranıyor, askerliğini yapmış olması bekleniyor da kızda bir şeyler aranmaz, istenmez mi hiç? Zile’de kızdan en çok beklenen, marifetli olması, ev işleriyle yakından ilgili olması gerekir. En başta; “Ağır başlı; kalkması, oturması yerinde olmalı” denir. Her yerde ve her zaman olduğu gibi güzel olması da söz konusu olduğu için belirtmeye gerek duymuyorum.

            Güzel olmayıp yukarıda sayılan meziyetleri taşıyan kızlar da mutlu olma hakkına sahipler şüphesiz. Budur genel düşünce Zile’de. Kız dediğin terbiyeli, ağırbaşlı, temiz, marifetli (Dikiş nakış, örgü bilmeli) hele de yemek pişirmeyi çok iyi öğrenmelidir. Aksi takdirde o genç kız puan kaybedebilir (Şimdi bu şartlar en çok ev kızları için söz konusu, tahsil gören kızlar için biraz daha yumuşaktır bu kurallar.) Bir oğlan anasına sordum, oğlunu everecekmiş, münasip bir kız arıyormuş : (Şükriye Ökten, 47 yaşında ev kadını)

            – Nasıl bir kız istiyorsun? dedim. – On parmağında on marifet olsun, yüzüne bakılmayacak gibi çirkin de olmasın yeter. Büyüğünü, küçüğünü bilsin. Güzelliğe doyulur kızım ama, huy güzelliğine asla doyulmaz”dedi. Doğru da söylemiyor değil hani.

KIZ BEĞENME YERLERİ

            Zileli eğlenceye düşkün, Zileli toplu halde eğlenmeyi sever, Baharla beraber onlar da dışarı açılır; çeşitli yerlerde belli günlerde kır gezmeleri düzenlenir. Bueğlenceler her hafta, değişik yerlerde yapılır. “Ağbaba Seyri”, “Gezir Seyri”. “Ulukavak Seyri’ “Şeyh Ahmet Seyri” “Kiraz Seyri”, piknik yapılan eğlencelerdir.

            Bu eğlencelerde muhakkak ki gençler daha çok eğlenecek, gülecek; oynayacak ve kızsa beğenilmeye, oğlansa beğenmeye çalışacaktır. Evlenmek isteyen, evlenen erkeklere sorarsanız hiçbiri yoktur ki Zile’de bu eğlencelere kız seçmek için, beğenmek için gelmemiş olsun.

            Ya genç kızlar, onlar da hiç gizleyemezler bir ‘Kiraz Seyri”ni, (Şimdi Kiraz Bayramı deniyor. İki sene önce festival yapılmıştı.) dört gözle beklediklerini. Zile’de hemen her ailenin kasaba dışında üzüm bağları vardır. Bahar gelince, her hafta sonu herkes taşınır bağlara; yer, içer, eğlenir, akşam döner evine. En çok da bağlarda görür gençler birbirlerini. Allah yazınca da “Kiraz Seyri” neden olur çıkar işte.

KIZA BAKMA USULLERİ

            Bir genç kız nasıl ki evlenme istek ve arzusunu açıklamaktan çekinirse, bazı genç erkekler için de bu söz konusudur. Beğendiği, istediği bir kız vardır, ama bunu bir türlü ailesine açamaz, söyleyemez. Evlenmek isteyen erkek eve geç gelmeğe, babasına, annesine karşı gelmeğe başlar, Ailesi uyanık olanlar onun evlenme arzusunda oluşunu anlar ve teşebbüse geçerler. Bazı gençler babasına açılmasalar da annesine veya kız kardeşine bu isteklerini söyleyebilirler. Anne aracılığıyla de babaya bildirilir bu durum.

            Eğer genç erkeğin önceden düşündüğü bir kız yoksa araştırmayı, ailesine bırakır. Erkek tarafı da komşuları, yakın akrabalarıyla birlikte düşünür taşınırlar. Düğünde, hamamda; seyirlerde görüp beğendikleri kızlar üzerinde konuşulur. Erkek tarafı durumlarına uygun kızları aramağa başlar böylece.

            Eğer üzerinde durulan bir kızı istemeye oğlan tarafı cesaret edemiyorsa görücü gitmeden kız evini de tanıyan birisi aracı konur. Bu ekseri nüfuzlu bir erkek veya kadın olabilir. Aracı, kız ana veya babasına ” … Hanımın oğlu veya … efendinin oğlu da maşallah aslan gibi oldu, eli de ekmeğe erişti. Her halde evereceklermiş, uygun bir kız arıyorlar” gibi bir ön hazırlık yapar.

            Kız tarafı oğlanı ve ailesini beğeniyor ve kızını da evlendirmek istiyorsa kaçırmak istemez bu fırsatı zaten. Daha sonra aracı “Sizin kızı isteseler verir misiniz?” der. O zaman niyetleri anlaşılır. Verecek olurlarsa “İyi çocuk hani, kızımız da küçük ama …” gibi hafif yollu itirazlarda bulunulur. Hiç yanaşmayıp, oğlan tarafını, oğlanı beğenmiyorlarsa “Bizim onlara verecek kızımız yok.” der keserler.

            Kız tarafının gönlü olur, kız verilirse aracı yaşadı demektir. İstesin isteyebildiği kadar oğlan evinden. Düğün boyunca hediyelere boğulur. (En azından bir elbiselik giyer.) Bu kişilere Zile’de dünür başı denir. Dünür başı demek bir kızla, bir oğlanın evlenmesinde en büyük rolü olan kişi, demektir.

            Dünür başılar bazen önceden gönderilmeyebilir de. Oğlan eviyle beraber kız istemeye gidilir. Orada gerekeni söyler. Kızlarını bu aileye vermekle mesut edeceklerini, en isabetli bir iş yapacaklarını söyleyerek kız anne ve babasını razı etmeğe uğraşır. Zile’de evlenmelerde dünür başlarının rolü büyük, değeri fazladır. Yalnız şu var ki her genç kız ve erkeğe kefil olunamaz. Eğer bir dünür başı çok ısrar ediyorsa bu işte muhakkak o kız veya oğlan iyidir diye düşünülür.

GÖRÜCÜLÜK

            Eğer önceden düşünülen, istemeye karar verilen bir kız yoksa, erkek tarafı kız aramağa başlar. Görücü gidilir komşuların, tanıdıkların tavsiye ettikleri kızlara. Görücü gitmek, Zile’de kıza bakmak anlamına gelir. Her kıza bakılır, görücü gidilir ama, isteme, beğenilirse yapılır.

            Görücü gitme günü ekseri Perşembe’dir. Görücü giden oğlan evini, oğlan anası, varsa evli kız kardeşi veya yengesi temsil eder. Ayrıca oğlan evinin yakın akraba veya tanıdıklarından ekseri orta yaşlı, nüfuzlu bir hanım da katılabilir bu görücülere. Görücüler gittikleri kızın kendisiyle beraber evini de incelemeye koyulurlar. Kız evinin temizliği, giyimi, intizamı iyice gözden geçirilir.

            Yetişkin kızı olan anne, gelenler eğer tanımadıkları kimselerse, maksadı anlar. Kız da anlar ya zaten. Hemen kız üstüne başına çeki düzen verir. El Öpmeye gider yanlarına. Şeker ve kolonya ikram eder. Bu nezaket icabı yapılan ikramlar aynı zamanda kızın görücülere gözükmesidir. Kız evi, oğlan evi hakkında daha önce iyi niyet beslemiyorsa, genç kız misafirlere çıkmayabilir de. Genç kızın yanlarına çıkmaması görücüler için kırıcı olur tabi. Görücüye çıkmama yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır. Artık düşünülebiliyor ki, kızı vermek istemeyiş, tekliften sonra “hayır” cevabını vermekle de mümkündür.

            Görücülükte sadece kız evi mi niyetlerini gösterme hakkına sahipler sanki? Oğlan evi de bakmaya geldikleri kızın evini veya kızı beğenmezlerse bunu belli etmezler mi? Bakın oğullarına kız arayan Azbiye Teyze’nin (Azbiye Çokbilir, 53 yaşında ev kadını) annesinin başından ne geçmiş? O bana anlattı ben de sizlere aynen anlattığı gibiyazıyorum :

            – Bir kıza bakmaya gitmişler rahmetli annem abime. Yanında çok lâfçı, bilmiş bir komşumuz da varmış. O da sizlere ömür. Bir müddet beklemişler, gelen giden yok canları sıkılmaya başlamış. Tam karşılarında da kocaman bir ayna varmış. Annem canının sıkıntısından hiçbir şey görmüyormuş ama, hiç komşunun gözünden bir şey kaçar mı? “Hele şu aynanın tozuna bak, hiç el değmemiş anlaşılan. Kalkın, gidelim, belki de utandıklarından gelemiyorlar.” demiş. Annem: “Olmaz ayıp olur.” diyorsa da o zorlamış. Ayrıca aynaya yaklaşıp, parmaklarıyla bir şeyler çizmiş. Annem o zaman farkında değil bir şey yazdığının, tozuna bakıyor, inceliyor sanmış.

            Dışarı çıkmışlar. Ev sahibiyle karşılaşmışlar. Hiçbir şey söylemeden, kız anasının şaşkın bakışları arasından soluğu dışarıda almışlar. “İyi oldu, çok iyi yaptım. Bizi bekletmeselerdi belki yazmazdım ama madem onlar öyle yaptı ;ben de yazdım işte. “Annem şaşkın şaşkın : Ne yazdın, ne yaptın ki?” diye sorduğunda komşu teyze : “Parmağım kalem, ayna kâğıt, toz da mürekkep oldu ve şöyle yazdım : ‘MAAŞALLAH BU EVİN KIZINA, YAZI YAZDIK AYNASININ TOZUNA.’ demez mi? Annem bir daha o teyzeyle görücü gitmeye tövbe etmiş.

            İşte böyle, oğlan evi de eleştirecek bir yan görmesinler yeter ki. Yazmasalar da her gittikleri yerde kızın ve evinin dedikodusunu yaparlar. Bu da o genç kız için hiç de iyi puan olmaz tabi.

            Görücüler kızın temiz olup olmadığını anlamak için neler yapmaz ki… İyi süpürge yapıp yapmadığını anlamak için kilim veya halıyı kaldırıp altına bakarlar fırsat bulurlarsa. Bulamazlarsa, mahsustan kilim veya halıya takılır ve öylece görmüş olurlar gübür (çöp) olup olmadığını. Yine divan, makat (sedir) altlarına bakmak için bir yoluna getirip örtüyü kaldırarak, temiz ve intizamlı olup olmadığı gözden geçirilir.

            Pencere camlarının, kapıların temizliğine, evin intizamlığına, duvarların kireçli (badanalı) olup olmadığına dikkat edilir. Görücü evin temizliğini, intizamını izler de alacakları kızı izlemezler mi hiç? Başında dedik ki ‘güzel olması istenir tabi. Ancak en önce de şunlara dikkat edilir.

            Ömür boyu oğullarıyla aynı yastığa baş koyacak kızın ağız kokusunun olup olmadığına çok dikkat edilir. Bunun için, görücülerden biri genç kıza yaklaşır, boynuna sarılır veya konuşturmaya çalışır. Ayrıca bu yaklaşma ve boyna sarılmada ter kokusu olup olmadığı da anlaşılmaya çalışılır. Daha da ileri giden, açık göz oğlan evi ta giderek hamamda genç kızı gözden geçirirler. Genç kızın hamama gideceği günü haber alarak o gün hamama gidilir. Kızın vücudu gözden geçirilir Herhangi bir yara bere, dışardan fark edilmeyen bir kusurunun olup olmadığına bakılır.

            Huyunu anlamak için de kızdan bunaldığı bir sırada soğuk su istenir. Verirse sabırlı ve merhametlidir. Ayrıca genç kızı yıkanırken sadece kendini mi yıkıyor yoksa; ailesine, tanıdığına, hatta aynı kurnada yıkandığı diğer kimselere yardım ediyor mu diye göz gezdirilir.

KIZ İSTEME (DÜNÜR GİTME)

            Evet, işte geldik bütün araştırma ve gözlemlerden iyi puan alarak çıkan genç kızı, ailesinden istemeye. Oğlan, kızı tanıyorsa ve beğeniyorsa doğrudan kızı istemeye girişilir Erkek tarafından daha önce giden görücüler, yine bir akşam (veya gündüz) kız evine giderek, konuşma ve hoş sohbetten sonra, oğlan annesi veya yaşlı birisi ‘Allah’ın emri, Peygamber’in kavli ile kızınızı oğlumuza almak istiyoruz’ diye ziyaretlerinin asıl maksadını açıklamış olurlar.

            Derler ki, “Kız evi naz evidir.” Böyle olması da gerekir zaten. Hele de oğlan ve ailesini kız evi tanımıyorsa, geniş bir bilgiye sahip değilse muhakkak, düşünmeleri gerektiğini söylerler. Bu yüzden zaman isterler. Kız annesi : “Babası ve abileriyle görüşüyüm. Allah yazdı ise olur.’ der. Nasıl ki oğlan tarafı kız hakkında incelemeye girişiyor, araştırıyor, kızı gözden geçiriyorsa, kız tarafı da bu araştırmayı yapacaktır elbette.

            Daha önce belirttiğim gibi erkeğin askerden gelmiş olmasına, elinin ekmeğe erişmiş olmasına çok dikkat edilir. Bunlardan başka erkekte acaba aşırı bir içki içme ve kumar oynama alışkanlığı var mı diye düşünülür. Sorulur, araştırılır bu konu. Üzerinde önemle durulur.

            Yine oğlan evinin kalabalık olup olmayışı göz önünde bulundurulur. Hiçbir anne baba; aynı çatı altında yaşayan, aynı kazandan yemek yiyen birden fazla ailenin oturduğu bir eve, kızlarını vermek istemez. Çokluğun, kalabalığın yuva saadetini bozacağı düşünülür. Böyle olunca zengin olduğu halde kalabalık bir ailesi olduğu için istediği kızı alamayan kaynanalar, beğendiği kıza kavuşamayan delikanlılar çoktur. Bakarsın o kızı; fakir, bir anası, babası olan – Belki onlar da yoktur – bir gence veriverirler.

            Ancak, Allah yazdıktan sonra hiçbir şey engel olamaz. “Paşanın kızı posaya, posanın kızı Paşa’ya düşer.” demişler. Oğlan evi de diretmeyi görsün. İstediği kızı koparıverir dalından, ne kadar engel çıksa da karşısına.

            Evet, diyelim Allah yazdı iki genci birbirine, İii taraf da hazırlar, almaya ve vermeye. İşte asıl bundan sonra başlıyor Zile düğünü, düğün geleneğimiz. Duyulur ki falanın kızı filâna verilmiş. Dostlar sevinir, düşmanlar üzülür. Oğlan tarafı mutlu sevinçli, kız tarafı da mutlu ama buruktur bu mutluluk. Benliklerini, kızlarının mutluluğunu telaş etme kaygısı sarmıştır hep. Büyütüp besleyip el oğluna verme üzüntüsüdür bu telâş. Ayrılık acısıdır bu üzüntü.

            Kız evi üzüle dursun, oğlan evi sevine dursun, biz gelelim bundan sonraki olanlara…

KIZ ve OĞLANIN GÖRÜŞMESİ

            Bu arada şunu da belirteyim, kız ve oğlanın (hele de kızın) bu alma ve verme işinden, çok eskiden hiçbir rolü olmazmış. Her şeyi büyükler halleder, iki gence de nikâhlanmak düşermiş. Nikâhlanana kadar oğlan kızı göremezmiş. Kızlar bu konuda biraz daha şanslı olsalar gerek. Çünkü sorduğum bir kaç nine, nişanlanana kadar görmemişlerse de nişanlandıktan sonra bu murada ermişler. O da şöyle : (Ayşe Uyanık : 72 yaşında) “Bir gün annemle pencerenin önünde oturuyoruz Penceremiz kafesli olmasa anacığım değil oturtmak, yanına bile yaklaştırmaz ya. Ben hayhayına (çabuk çabuk) elimdeki oyayı yapıyorum. Ah kızım ah o zaman şimdiki gibi mi? Şimdi maaşallah her şey hazır. Hem o zaman işini başkasına bile yaptırsan makbul sayılmaz. İlle de göz nuru, alın teri olacaktı.

            Sizler iyi zamandasınız Dünya’nın. Neyse. O gün öyle, bugün böyle. Ne diyordum? Haa hemencecik unutuveriyorum. İhtiyarlık işte. Elimde oya yapıyorum demiştim. Anacığımın da elinde bir iş vardı, şimdi aklımda değil, O benden de şip (çabuk) yapardı. Birden : “Ayşe bak hele” dedi. Ben işimden kafamı kaldırdım, anacığıma baktım hayretle. Annem dışarı bakıyordu. Baktığı yere baktım, genç bir delikanlı; pencereye hem bakıyor, hem yürüyor “İşte senin nişanlın” dedi. Yüreğim hop etti. Bir daha bakmak için kafamı dışarı uzatmak istedim, annem eteğimden çekip oturttu beni. Görüş o görüş. Ta ki gelin gidene kadar. Irahmetlik anacım babama söylemiş, o da dünürüne (Oğlanın babasına) bir daha bizim herif, değil pencereye bakmak, kapının önünden bile geçememiş. Yalnız sonradan anlattığına göre arkadan bir kere çarşaflı görmüş.”

            Şimdi öyle mi? Gençler birbirlerini görüyorlar, hatta anlaşarak bile evlenen oluyor. Zile’mizde eskinin bu sert, soğuk kuralı ortadan tamamen kalkmıştır. Artık gençler birbirlerini görüyorlar, her iki tarafın da razı oluşuyla evlenmeler oluyor. Yalnız bu kabulleniş fazla ileriye gidememiştir. Gidilse de yadırganır, dedikodular baş gösterir. Eski kuşak, ana babalar artık evlenecek kız ve oğullarının birbirlerini görme isteklerini çok normal karşılamaktadır. Evlilik konusunda onların fikirleri geçerlidir. Gençler; “Evet” derse olur. Yalnız gençlere verilen bu serbestlik bu kadardır işte. Fazlasını hiçbir genç isteyemez. İsteyince dedikoduya meydan vermiş demektir.

            Evet, evlenmeden gençler birbirlerini görmeli, tanımalı ama, bu daha önceden bir anlaşma devresi şeklinde olmamalıdır. “Genç kız her şeyden önce ailesinden istenmelidir. Ondan sonra gençler görüşebilirler ancak.” Budur en normali Zile’de. Ancak ailesinden istenen kızın, erkeği görmek istemesi, erkeğin de onunla görüşmek istemesi hakkıdır. Bunun için her iki tarafın annesi bu vazifeyi üzerine alır. Çünkü bilhassa kız babaları için kızlarını yabancı bir erkekle görüştürmek biraz daha zor hazmedilir bir meseledir.

            Oğlan anası veya kız kardeşi, kızın annesi veya yengesiyle anlaşırlar. Kararlaştırılan bir günde, çarşıya veya gezmeye çıkmak bahanesiyle evden çıkılır. Oğlan haberlidir. Kızı görebileceği bir yerde durur veya karşılarına çıkar. Kızın yanındaki de oğlanı tanıyorsa gösterir ve iki genç birbirlerini bu kısa karşılamayla görmüş olurlar. Daha sonra bazen de oğlan tarafı, kız tarafını razı edebilirse dünür başının evinde veya kızın başka bir tanıdığında, akrabasında iki genç kısa bir zaman için görüştürülebilir. Beğendilerse birbirlerini Allah başa kadar mesut etsin, ne diyelim…

Gelin Kızın Çeyizinde, El Öpmede Dağıtacağı Hediyeler

SÖZ KESME

            Sıra geldi söz kesmeye. Artık kız ve oğlan birbirlerini beğenmiş, İki taraf da araştırmalarından memnun çıkmışlardır. Bu durumda oğlan evi daha önce ailesinden istemiş oldukları kızın sözünü kesmek için sabırsızlanır. Bunun için kız babasından uygun bir zaman isterler. O da “filân gün buyurun” der.

            Kararlaştırılan günün akşamı oğlanın babası, yakın akraba ve tanıdık, hatırı sayılır birkaç kişiyle beraber kız evine gelirler. Gelenler arasında Mahalle İmamı veya Hafız da vardır. Kız tarafında da, yakın akrabadan amca, dayı, enişte ve komşuları arasında sözü geçen birkaç mahalle büyüğü hazır bulunur.

            Toplantıda karşılıklı hal, hatır sormalar ve kahve içiminden sonra, oğlan tarafından gelen yaşlı kimse veya İmam “Bu gece yapılan sebebi ziyaretimiz” diyerek sözü açmış olur. Kız babası “Allah yazdı ise ne yapalım” diyerek kızını verdiğini kesinlikle açıklamış olur.

            Hazır bulunanların hepsi İmam’ın “Allah her ikisini de mesut ve bahtiyar etsin, çoluk çocuğa kavuştursun” duasına “Âmin” diyerek katılır. Hazırlanan şerbetler ikram edilir. Bazı söz kesmelerde İmam Nikâhı da kıyılmaktadır.

            Dinî nikâh kıyılırken odada İmam ve şahitlerden başka kimse olmaz. Şahitlerin mutlaka kız babası veya oğlan babası olması şart değildir. Kıza, nikâh düşmeyecek birisi şahitlik edebilir. Oğlanın şahidi önemli değildir, yakın akrabalarından herhangi birisi olabilir. Kız ve oğlan İmam’ın karşısına çoğunlukla çıkmazlar. Onların yerine vekilleri, imamın sorduğu sorulara cevap verirler.

            İmam, kız babasına “Kızını veriyor musun?” sorusunu üç defa tekrarlar. O da “Veriyorum.” der, her soruluşta. Oğlan babası veya onu temsil eden kimse de üç defa tekrarlanan “Alıyor musun?” sorusunu “Alıyorum” diye cevaplandırmak zorundadır.

            Daha sonra imam dua okur ve hazır bulunanlar da ‘Âmin’ diyerek, o çiftin mutlu olması için yapılan Allah kelâmlarını tasdik etmeyi ihmal etmezler hiç. Dinî nikâhın söz kesilirken yapılması şartı yoktur. Düğüne yakın bir tarihte de yapılabilir.

            Söz kesme bir bakıma da kız evinin isteklerini bildirmesidir. Kızlarını vermeye karar veren ana – baba en önce onun mutlu olup olmayacağını düşünürler muhakkak. Ama bu düşünce çoğunu “İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur.” felsefesine götürmez. Karşı taraftan bir şeyler beklenir.

            İşte bir kız anası, kızını ağıra satmak isteyen bir kız anası, bakalım ne diyor bu konuda : (Fatma Gülveren, 57 yaşında, ev kadını tahsil görmemiş) – “Kızımı istiyorlar, hem de çok gelip gidiyorlar ama oğlan çulsuzun biri galiba. Şartlarımızı yerine getirmeyecek gibi. Ne yapalım bizim dostumuz düşmanımız var. Ele güne karşı gül gibi kızıma “Ucuza gitti ” mi dedirteyim? Hem babası : “Ortalık pahalı, hiç değilse (20.000 TL) başlık parası versinler” diyor da başka bir şey demiyor..Adam haklı, bir kız çeyizine ne lâzım değil ki…

            Evet, Anadolu gencinin ortak derdi, Anadolu’nun ortak problemi Zile’de de var, Zileli de yakınmış ve yakınmakta. Eskiye oranla daha az ama ortadan tamamen kalkmış değildir başlık. Çoğunlukla, köyde uygulanır ama şehrimiz de halâ başlıktan kurtulmuş değildir.

            Sade başlık olsa, ona da razıdır oğlan evi. Bunun yanı sıra altınlara, boyna takılması gereken beşibirliğe, kola takılan bileziklere ne demeli? Evet Zile’de fakiri – zengini almak ister, takmak ister kuyumcudan göz alan bileziği, yüzüğü, küpeyi en çok da bileziği. Kızı, gelini meraklıdır dirseğe kadar bilezik takmaya; göbeğine kadar beşibirlik sıralamaya.

            Neler istemez ki kız evi oğlan evinden? İstekleri daha önce bir kâğıda sıralanır ve söz kesildiğinde bu liste oğlan evine sunulur. Veya dile getirilir. Kız babası veya kızı temsil eden “Kızımızı vermeye karar verdik, ama bazı şeyler yapılsın istiyoruz.” der ve belirtir isteklerini.

            Oğlan evi istekleri dinler, düşünür, tartar, kesesini düşünür, olacak gibiyse boyun eğer, kabul eder. Ama eğer kesesine tamamen zıt geliyorsa bu istekler, “Bizim ancak şunlara gücümüz yeter.” diye listeden bazı şeyler çıkarmak, masrafı azaltmak isterler. Kız babası ister ki kızına her şey alınsın, âdet yerine gelsin. Oğlan evi de ister ki tabi sonunda sıkıntı çekilmesin, az bir düğün masrafıyla oğulları evlensin.

            Böyle bir anlaşmazlıkta araya hemen dünür başı veya hatırı sayılır bir kimse girer. İki tarafı da göz önüne alarak, kız evine bazı isteklerinden vazgeçmesini veya azaltmasını söyler. Oğlan evinden de kız evini kırmamasını, hayatta bir defa olan bu isteklerden kaçınmamasını ister.

            Eğer oğlan evi kızı bırakmak istemiyorsa mecburen katlanır ne kadar zor da olsa şartlar. Kabul eder gücü yetsin yetmesin, borca da düşse alır. Bazen de emanet yapar, gelin evine geldikten sonra geri alır verdiklerini, taktıklarını. Tabi, gelin üzgün ve küskündür daha başında. Ayağı, yorgana göre uzatmalı değil mi?

            İşte bir söz kesme listesi, bakalım neler isteniyor oğlan evinden? (Kız İlkokul mezunu, Erkek Lise mezunu, manifaturacı.) 10 tane bilezik, 2 metre altın zincir, Elmas yüzük, Elmas küpe, Saat. Çoğunlukla Zile’de her kıza elmas yüzük ve elmas küpe istenmesi alışkanlıktır. Ama bunun gerçeklendiği düğünler azdır.

            Daha önce de belirttiğim gibi başlık parası tamamen kalkmamışsa da bazı evlenmelerde, onun yerine erkek tarafının misafir odası takımını alması isteniyor. Yatak odası takımı da kız evine pay edilmiştir. Ama oğlan varlıklıysa onu da alır çoğu zaman.

            Bilezik sayısı ortalama olarak en az 5, en çok 20 arasında değişir. Yine şimdi, eskiden dokuzu onu birden takılabilen gramisiye yerine, kordon adı verilen altın zincir tercih edilmektedir. Ayrıca, saat, yüzük ve küpeyi plâtin denilen beyaz altından isteyip aldıranlar da vardır.

            Oğlan evinden istenen bu ve buna benzer ziynet eşyalarından başka şeyler de istenir. Her oğlan evi : Yazlık ve kışlık manto, yazlık ve kışlık ayakkabı ve çanta, 3 veya 5 kat elbise (Gelinlikten hariç) de yapmak zorundadır.

            Başlık parası da ilk istendiği gibi kalmaz çoğu kez. Günün şartlarına göre oğlan tarafı indirmeye çalışır. “Razıysa her şeye alsın kızı, istemiyorsa ne diyeyim Allah başka yerden versin kısmetini.” Budur son sözü kız babasının. Karar oğlan evinindir artık.

            Bazı oğlan tarafı söz kesiminde “duasana parası” adı altında bir miktar para bırakır. Bu başlık parasından ayrıdır. Her anne – baba; kızını en iyi şekilde gelin etmek ister. Oğlan tarafı da kesesini düşünür haklı olarak. Bu sebeple, onlardan yapabilecekleri istenmelidir. Oğlan evi de; kırıcı olmadan açık sözlü davranmalıdır.

            Aydın anne – baba, elin sözüne bakmayandır. Şurası unutulmamalı. – “MUTLULUK, YAKALANABİLİR BİR KUŞTUR, YETER Kİ, SALIVERİLMESİN.” Desinlerle kurulmayan yuvaya ne mutlu…

.
             ŞERBET İÇME

            Söz kesiminden sonra oğlan evi eş ve dost için şerbet merasimi düzenler. Bunun için eskiden şimdiki gibi davetiye olmadığı için okuyucu çıkarılırmış. Şerbet merasimine erkek okuyucu, erkek misafir davet eder. Her gittiği eve oğlanın babasının selâmını iletir ve belirtilen gün ve saatte hazır bulunmalarını duyurur. Bu toplantı, ya büyük bir ev salonunda veya sinema salonu gibi büyük salonlarda yapılır.

            Davetliler iyi dileklerde bulunur, “Hayırlı, uğurlu olsun” derler. Oğlan tarafı eskiden merasime adını veren şerbeti her misafire sunarmış. Şimdi ise bu ortadan kalkmıştır, onun yerine sigara ve kahve ikram edilmektedir.

        Şerbet içiminde damat adayı bulunmazmış eskiden. Ayrıca şerbet içmede kullanılan bardak, tabak, fincan gibi eşyalar, damadın arkadaşları tarafından habersizce alınır. Daha sonra, damattan bahşiş kopardıktan sonra geri verilirmiş.

ŞEKER GÖTÜRME

            Oğlan evi kendi tarafında şerbet içerken bir taraftan da kız evine şeker gönderir. “Şeker götürme” adından da anlaşılacağı üzere “Tatlılık olsun, tatlı başlasın tatlı bitsin”, diye kız evine götürülen hediyelerdir. Yine adından belli olduğu gibi, götürülen hediye şeker, lokum gibi tatlı şeylerdir. Sadece şeker ve lokum da değildir tabi. Çay, çay şekeri, kahve de vardır gelenler arasında.

            Oğlan evinin isteğine ve bütçesine göre şeker çalgıyla veya çalgısız bırakılır kız evine. Hazırlanan selenin üzerine çoğunlukla bindal bohça örtülür. Bunu bir çocuk başında taşır. Çalgıcılar önde, arkada şeker taşıyan çocuk, daha arkada da oğlan evini temsil eden birkaç kadın olmak üzere yola çıkılır.

            Erkek çalgıcılar yol boyunca kız evine gelene dek çalarlar. Herkes duyar ve görür ki şeker gidiyor. “Kimi almışlar?” “Bu şeker kime gidiyor acaba?” soruları pencerelerden uzanan kadın başlarının, sokak köşelerinde biriken kadınların meraklarını gidermek için birbirlerine sordukları belli başlı sorulardandır.

            Kız evine şeker getirenlere bahşiş verilir. Hem kadınlara hem de çocuğa. Kadınlara yemeni, havlu, elbiselik para gibi bahşiş verilir. Çocuklara hep para verilir bahşiş olarak.

SÜRAHİ GÖNDERME

            Kız evi, oğlan evine şekerden sonra bazı hediyeler gönderir. Bu hediyeler arasında sürahi de bulunur. Zaten bu âdet, adını bundan almaktadır. Bir tepsi üzerinde güne göre alınan sürahi ve bardak takımı dizilir. Sürahi şerbetle doludur. Üzerine çoğunlukla kırmızı bir şifon veya krep örter.

           Sürahideki şerbet dualanmış, hoca tarafından okunmuştur. Bu şerbeti damat adayının içmesi gerekir. Gönderilenler arasında oğlan tarafının aile efradı için alınmış hediyeler vardır. Önce damada seçilir en gözde hediyeler. Bakınız bir damat adayına neler alınır ve gönderilir : Çok güzel bir şase ve işli bir bohça içinde beyaz bir gömlek, kravat, mendil çorap, cüzdan, kolonya, havlu, iç çamaşırı, terlik. (Şimdi ise, takımlık kumaş gönderen aileler olduğu gibi, hazır takım elbise bile gönderenlere rastlanmakta. Zamanla beraber neler değişmiyor ki…)

            Varsa kayın valide ve kayın pedere aynı bohça içinde hazırlanır gönderilenler. Kayınvalideye : Oyalı bir yemeni veya namaz örtüsü, seccade, havlu, iç çamaşırı. Kayınpedere : Gömlek, havlu, iç çamaşırı. Eskiden kaynana ve kaynataya iç çamaşır için, dikilmiş ya da dikilecek kıvrak (Culfalık denen bir tezgâhta dokunmuş bir cins kumaş) gönderilirmiş.

 

 Damadın evli olsun olmasın tüm kardeşlerine ayrı ayrı hediye gönderilir. Evli olanların eşleriyle beraber hazırlanır bohçaları. Kayınbiradere, gömlek, havlu, iç çamaşırı, yengeye; yemeni veya eşarp, iç çamaşırı, elbiselik kumaş.

            Görümceye ve enişteye de kayınbirader ve yengeye gönderilenlerin benzeridir. Ayrıca damadın yakın akrabalarına da töre (hediye) gönderilir. Amca, hala, dayı, teyze de unutulmaz hiç. Eşleri de ihmal edilmeksizin hazırlanan bohçalarda havlu, yemeni ve mendil vardır.

            Nasıl oğlan evi şekeri kendi tarafından bazı kimselerle gönderdiyse, kız tarafı da bu hediyeleri ve sürahiyi birkaç kadın ve çocukla oğlan evine gönderir. Hediyeler ve hazırlanan sürahi tepsisi oğlan evine götürülmeden, kız evinde toplanmış olan eşe, dosta gösterilir. Aynı gün eve çalgıcı getirilir ve oyunlar oynanır. Daha önce oğlan evinden gelen şeker ve lokum ikram edilir.

ŞİRİNLİK

            Oğlan evi, kız evinin sürahi getireceği günü bilir. Bu gün çoğunlukla Pazar günleridir. Oğlan evinde de eş dost toplanmış ve kız evi beklenilmektedir. Bazı oğlan tarafı da çalgıcı bulundurur bu gün için. İşte oğlan evinde, kız evinin sürahi getireceği gün yapılan bu âdete şirinlik denir. Kız evinden gelenler gittikten sonra hediye bohçaları ayrı ayrı açılır ve misafirlere gösterilir.

            Kız tarafından gelenler bir süre oturur ve kalkarlar. Oğlan evi gelenlere ayrı ayrı bahşiş verir. Bu arada şunu da belirtmek gerekir : Oğlan evinden şekeri kaç kişi kız evine götürdüyse bir o kadar kişiyle sürahi gönderir kız evi. Buna bilhassa dikkat edilir.

            Gelelim kız evinin gönderdiklerini değerlendirmeye. Öyle ya kız evi boşuna girmemiştir o kadar masrafa. Bakalım oğlan evi ne paha biçecektir? Bunu sürahiyi getirenlerin ellerine sıkıştırılan zarftan öğrenmek mümkündür. Bu kese ve gönül meselesidir. Ya kız evi kârlı çıkacaktır, ya oğlan evi. Veya berabere kalacaklardır. Kısmet işte.

NİŞAN KARARI

            Bu işlemlerden sonra artık sıra nişana gelmiştir. İki taraf arasında görüşülür bu konu. Yine iki tarafın uygun gördüğü bîr gün tayin edilir. Ve nişan için hazırlıklar başlar. Oğlan evi, söz kesiminde karar verilen ziynet eşyalarını takacaktır, onları alacaktır. Gelin kızın nişanda giyeceği tuvalet dikilir bir taraftan. Nişan tuvaletini kız tarafı alır veya diktirirmiş eskiden. Ama şimdi oğlan tarafı da alabiliyor.

            Nişan için eskiden Perşembe günleri tercih edilirdi. Ama şimdi çoğunlukla Cumartesi ve Pazar günleri yapılıyor. (Hafta sonu tatilinden faydalanmak için.)

            Şimdi çoğunlukla nişan ve nikâh bir arada, aynı gün yapıldığı için davetiye bastırılmaktadır. Ama eskiden sadece nişan töreni yapıldığı için davetiye yerine, diğer âdetlerde olduğu gibi kadın okuyucu çıkarılırdı. Tabi iki taraftan da ayrı ayrı. Oğlan evi kız evine göre daha az davetliyle katılır nişana. Yakın akraba, komşu ve çağrılmadığında gücenecek birkaç dost. Kız evi bütün tanıdıklarını eşini, dostunu, akrabasını çağırır.

NİŞAN MERASİMİ

            “Yeni nişanlar” her yerde hemen hemen aynı kaide ve kurala bağlı olarak düzenlendiği için ona değinmeyi gereksiz buldum. Şehrimizde, Zile’ye has nişan âdeti halâ saltanatını sürdürmektedir. Halka takılıp, kız ve oğlanı birbirine bağlayan ve nişan adı verilen bu tören nasılmış, gelin hep beraber görelim.

            Sözün başında belirteyim ki bu merasime eskiden damat adayı katılamazmış. Kızın adı yazılı, yüzük daha önceden oğlan evine gönderilirmiş, hem de sürahinin boynunda kırmızı bir kurdeleye bağlı olarak. Damat isterse hemen takar veya bekleyip kızla beraber takarmış. Zaten şirinlik ve nişan arası fazla uzun sürmezmiş.

            Nişan merasimi eskiden büyük bir evin salonunda yapılırmışsa da, şimdi çoğunlukla sinema salonu veya düğün salonunda yapılmaktadır. Nişan merasimi için kadın çalgıcılar tutulur. Çalgıcı iki kadındır, biri tef, diğeri cümbüş çalar. Davetliler birikmeye başlayınca, çengiler başlar söyleyip çalmaya. Okuyucu kadın veya kız evinden genç, sözü geçen bir kadın sırayla oyuna kaldırır misafirleri. Oyuna kaldıranın Önce kendisi oynayıp, açış yaptığı da çok olur.

            Oyuna kaldıranın ayrıca her istediğini kaldırma yetkisi vardır. Oyun bilsin bilmesin her genç kızı ve kadını ısrarla oyun yerine sürükleyenler olur. “Ben oyun bilmiyorum, yapamam”, diye mazeret ileri sürenlere “Olsun, kalk boyunu seyredelim hiç değilse” diyenleri çıkar. Her nişan ve düğünde bu ısrar vardır. Zile’li bunu öyle alışkanlık haline getirmiştir ki; ısrar edilmeden nazlanmadan da kimse kalkmaz oyuna, düğün sahibi hariç.

            Gelin kız hemen çıkmaz davetlilerin karşısına. Tüm davetliler gelir, oğlan evi tamam olur, oyunlar oynanır gelin kız ondan sonra görünür. Gelin kız görününce, oğlan evinden birisi, getirmiş oldukları ”yolluk” adı verilen 3 ve 4 m boyunda ipekli cinsinden kumaşı yere serer. Gelin kızın bunun üzerinden geçmesi gerekir. Daha sonra kumaş toplanır ve kıza bırakılır.

            Gelin kız gelmişse kayınvalidesinin, varsa görümce ve yengelerinin elini öper. Kızın ablası veya yengesi öncülük eder bu el öpmede. Daha sonra gelin kızı tüm davetlilerin görebileceği yere götürürler. Sıra gelir yüzüğün takılmasına. Kıza nişan yüzüğünü oğlan evinden biri takmayabilir de. Daha sonra ziynet eşyalarını kim takacaksa yine, o yapar bu işi.

            Yüzük takıldıktan sonra kayınvalide ziynet eşyalarını teslim eder. Söz kesiminde neler denmişse onların hepsi alınmıştır. Boyna takılan zinciri, bileziği, yüzüğü, küpesi hepsi gelin kızın boynuna, koluna, kulağına, takılır. Daha önce ölçü alındığı için zorluk çekilmez.

            Davetliler ilgiyle izlerler bu sahneyi. Bakalım az mı, çok mu takılanlar?…. Şüphesiz değerlendirme yapılacaktır, o anda, ondan sonra da. Kesimin takıları bittikten sonra oğlan tarafının yakın akraba, hısım ve tanıdıkları da, kıza bilezik, altın gibi ziynet eşyası takarlar.

            İster ziynet eşyası, ister para verilsin bunu davetlilerin hepsi görür ve duyar. Nasıl mı? Ya kız evinden yüzüğü takan, ya okuyucu kadın, ya da çalgıcı kadınlardan biri bu görevi, üzerine alır. Kim ne takıyorsa, kim ne veriyorsa bağırır, tüm nişan ahalisinin duyacağı şekilde. Davetliler sırayla hediyelerini götürürler ve kim olduklarını, ne verdiklerini belirtmeyi ihmal etmezler.

            Önce ziynet eşyası toplanır. Gelin kıza, akrabalık, yakınlık derecesine göre gönülden ne kopuyorsa o takılır. Ya bilezik ya da lira yarısı, lira, lira çeyreği, gazi, onluk altın takılır. Bilezikler elbet kola takılır. Ama, bazen oğlan evinin kesiminden ayrılması için gelin kızın tuvaletine iğneyle de iliştirilebilir. Veya oğlan evinden takılanlar ayrı bir yere takılır.

            Yine ayrıca hediye verilen küçük altınlar için de gelin kızın boyun ve koltuk altından geçirilerek tutturulan kurdele hazırlanır. Zaten herkes hediyesini iğneyle tutturulmuş bir halde getirir. Hediye verildikçe kadın bağırır ve kurdeleye iliştirir. Bazen öyle olur ki, gelin kızın bir de diğer koltuk altından kurdele geçirmek lüzumu hissedilir. Çünkü diğerinde yer kalmamıştır.

            Hediyeleri sergileyen ya lâkap söyleyerek ya da isim belirterek kimin tarafından verildiğini, kız ve oğlan evine, nişan ahalisine duyurmuş olur. Tabi ne takıldığının belirtilmesi de hiç ihmal edilmez, ”Filanlardan bir gazi’, “Filanlardan çeyrek altın “… gibi. Ardından “Darısı oğluna, kızına” dileği. Şunu da belirteyim ki kadının hem çok bağırması hem de verilen hediyeyi sağa sola, arkaya öne, elini kaldırarak iyice göstermesi gerekir.

            Oğlan evinin, eşinin dostunun takacağı altın bittikten sonra parası toplanır. Bunu bir sele ya da çalgıcıların tefiyle yapmak mümkündür. Paralar ya zarf içinde, ya da açıktan verilir. Yine kadın, kimin kaç lira verdiğini bağırır ve sonra selenin veya tefin içine atar.

            Oğlan evinin her şeyi toplandıktan sonra kız evine sıra gelir. Önce kız anası ve kız babasının adına, kıza ya bilezik ya altın (Arma) takılır. Bu, kızın daha önce babası tarafından alman bilezik ve altın da olabilir. Kız davetlilerin önüne çıkmadan kolundan alınır ve gösterilir. Zaten kendisinin olan şeyler, yeniden kendisine iade edilir.

            Daha sonra ağabeyi, abla, amca, dayı, hala ve teyzenin takacakları gösterilir ve sıralanır kola ve boyna. Zile’de nişanda kız ve oğlan tarafının yakını hep altın takar, para vermez. Para daha uzak eş – dost tarafından verilir. Bazı nişanlarda, oğlan evi para toplamayabilir de. Ayrıca iki tarafın da para toplamadığı nişanlar, az da olsa olmaktadır. Bu daha önceden biliniyorsa eş dost altın alır, bilinmiyorsa parası yanında kalır, düğüne daha iyi bir hediye veya daha çok para götürülür.

            Bu işlemler bittikten sonra gelin kız oynatılır ama yalnız değil ya yengesi ya da ablasıyla beraber. Fazla oynamaz. Utanır gelin kız ve hemen kayınvalidesinin, görümcesinin, eltisinin elini öper. Eskiden hep ayakta bekletilirmişse de şimdi oturmaktadır genç kız ve öylece seyretmektedir davetlileri.

            Daha sonra oğlan evinin kıza ve yakınlarına aldığı hediyeleri göstermeğe gelir sıra. Gelin kızın nişan elbisesini veya tuvaletini almak, kız tarafınaysa da, şimdi oğlan tarafı da alabiliyor. Yine gelin kıza, gecelik – sabahlık takımı, iç çamaşırı, makyaj takımı, terlik, ayakkabı, çanta, iki tane ağır oyalı yemeni, iki tane oyalı tülbent, nişanda gelenler arasındadır. Ayrıca söz kesiminde alınması için vaad edilen, elbise veya takımlardan biri nişanda konur.

            Nasıl kız evi sürahi gönderirken damatla beraber ailesine de hediyeler alıp, onları ihmal etmediyse, oğlan evi de kızla beraber ailesine hediye alır; işte bu hediyeler de nişan ahalisine sergilenir.

            Kızın annesine, elbiselik kumaş, iç çamaşırı; babasına, gömlek, iç çamaşırı, havlu; erkek kardeşine gömlek ya da iç çamaşırı, kız kardeşine iç çamaşırı ve terlik. Varsa büyükanneye namaz örtüsü, büyükbabaya havlu hediye olarak alınır.

            Nasıl ki kız evi sürahi gönderirken oğlanın amcasına halasına, dayısına, teyzesine hediye bohçası hazırladıysa oğlan evi de nişanda bunlara uygun gördüğü hediyeyi alır. Ayrı ayrı bohçalara hazırlanır. Bu akrabaların eşleri de ihmal edilmez tabi. Bunlardan başka oğlan evi ‘töre’ adı verilen hediyeler alır. Bu hediyeler arasında mendiller, havlular ve büyüklü küçüklü terlikler vardır. Kız evi bunları uygun gördüğü yakınlarına verir. Terliklerden biri okuyucu kadına aittir.

            Nişanda getirilen hediyeler arasında helva ve çörekler de vardır. Helva bir veya iki tepsi içinde gayet süslü bir şekilde tanzim edilmiştir. Helva tepsiye parça parça şekilli olarak yerleştirilmiştir. Her parçanın üzeri boyalı şekerlerle süslenir. Helvanın göbeğine daha da özen gösterilir: Üzerlik otu (Kurutulduktan sonra, ateşte yakılıp dumanı çıkarıldığında nazardan korunacağına inanılan bir çeşit ot) helvanın ortasına dikilir. Bu göbek oğlan evine gönderilecektir. Bir çocukla komşu ve tanıdıklara da dağıtılır helvadan. Onlar da helvayı getirene bahşiş vermeyi unutmazlar hiç.

            Ayrıca oğlan evi, nişan ahalisine de dağıtılmak için şeker getirir. Nişan merasimi bitip davetliler dağılırken, hiç kimse ihmal edilmeksizin ikram edilir. Bu işi çoğunlukla okuyucu kadın yapar; torbadan aldığı şekerleri tek tek misafirlerin ellerine kıstırıverir.

            Zile’de şimdi bazı nişanlarda resmî nikâhın da yapıldığı görülmektedir. Ancak şehrimizde halâ her ikisinin de ayrı ayrı yapılması geçerliliğini yitirmemiştir. Çoğunlukla düğüne yakın bir tarihte nikâh kıyılır. İşte bu yüzden, resmî nikâh törenini, “Nişan – Düğün Arası İlişkiler” başlığı altında vermeyi uygun gördüm.

 

NİŞAN – DÜĞÜN ARASI İLİŞKİLER

            A – RESMÎ NİKÂH :

            Aslında çok sade ve sessizce yapılır kız ve oğlanın birbirine resmen bağlanmaları. ‘Resmî bir işlem ve resmî bir merasim’ . İşte Zile’de kıyılan nikâhın formülü budur. Nikâh resmî, bu yüzden merasim de resmîdir.

            Her iki taraf da birkaç akraba, birkaç dostla katılır bu merasime. Oğlan evi, kız evinde toplanan misafir grubunu almak üzere araba gönderir. Kendi misafirleri daha önce bırakılmıştır nikâh dairesine. Nikâh davetliler hazır olunca usulüne uygun olarak kıyılır. Nikâh memuru, şahitler ve davetlilerin huzurunda, gelin ve damat adayı; hafif bir baş eğişle, hayat arkadaşlığını kabullenmiş olurlar.

            Hemen her nikâhta geçerliliğini koruyan ayağa basma yarışından bahsetmeye bilmem lüzum var mı? Eskiden hem gelin, hem de damat adayının nikâhta siyah elbise giymesi gerekiyormuş. Ama bugün her ikisi de bu kuralı yıkarak değişik renkte elbise giyebilmektedirler.

            Nikâh kıyıldıktan sonra gelin ve damat el öperler. Daha sonra da oğlan evinin getirmiş olduğu şeker ve kolonya, başta nikâh memuru olmak üzere davetlilere tutulur. Böylece nikâh merasimi sona ermiş olur.

            B – KIZA GÖNDERİLEN HEDİYELER :

            Nişan ve düğün arası uzun sürerse, elbette ilişkiler de daha değişik yönde gelişecektir. Nişan ve düğün arasına dinî bayram, dinî günler rastlar bazen. Bu durumda yine gelin kız düşünülür. Yine kız evi hatırlanır. Tabi hediyeyle beraber . Bayram günleri, namaz günleri, ramazan günleri kız evi ziyaret edilir.

            Ramazan günlerinde birkaç defa kız evine “iftarlık” götürülür. İftarlıkta mevsimine göre her türlü sebze ve meyve, özel olarak fırında yaptırılmış çörek gibi yiyecekler bir sepetle kız evine gönderilir. Sepeti bir çocuk götürür.

            Ramazan ayından önce gelen iki mübarek ayın (Recep, Şaban ayları) içinde, bazı önemli günler vardır. Dinî önemi olan bu günlerde de kız evine ‘namazlık’ adı altında hediye gönderilir. Elbiselik kumaş (veya hazır elbise), eşarp veya yemeni, çorap gönderilir.

            Nişan – düğün arasında kıza gönderilen hediyeler arasındaki kurban, hepsine bedeldir tabi. Hangi genç kız, boyalarla süslenmiş bir koçun çalgılarla kapısına gelmesini istemez. Nişanı takiben, Kurban Bayramı gelmişse, gelin kıza mutlak kurban gider. Sonra kesilip, oğlan evi davet edilir. Kız evi de ziyafet vermiş olur, böylece. Gelin kız hizmet ettikçe, oğlan tarafının ömrü artar kuşkusuz. Ziyafet için neler yapılmaz ki; çorbalar karıştırılır, etler kızartılır, pilavlar pişer, helvalar yapılır. Oğlan evi yiye dursun biz gelelim diğer ilişkilere :

            C – Baş taraflarda “Kız Beğenme Yerleri ” adı altındaki bölümde “Kiraz Seyri” diye bir günden söz etmiştim. İşte senede bir defa yapılan bu seyirde nişanlı kız ve ailesi oğlan tarafının bağına davet edilir. Hep beraber; yemekler pişer, bat’lar yapılır, kirazlar yenir, oyunlar oynanır akşama değin.

            Nişanlı kızlara, yeni çıkan sebze ve meyveden bir sepet hazırlayıp göndermek de âdettendir. Turfanda yiyeceklerden gelin kız tatmadan, damat yemek istemezmiş.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir