Kategoriler
Makaleler

ZİLE’DE DÜĞÜN ADETLERİ -2-

Semra Meral

DÜĞÜN KARARI

            Oğlan evi düğün için düşündüğü zamanı kız evine bildirir. Kız evi uygun görürse hazırlıklarına hız verir . ”Hazırlıklara başlar.” demiyorum. Çünkü kız anası, daha kızı kundaktayken bile sandığına bir şeyler atmaya başlamıştır, Nişanlandıktan sonra artık durmak yoktur gelin kız ve anneye. Eğer anne meraklı ve marifetliyse, hele kızını da yetiştirmişse, ellerinden kaçan kurtulur ancak. Ağırlıklarında hep el emeği göz nuru olsun isterler. Oyalar, danteller, nakışlar, işlemeler, kanaviçeler arasında koşuştururlar hiç durmadan.

            Düğün mevsimi çoğunlukla Yaz’dır Zile’de. Köylerde harman sonu ve pancar parası alınınca düzenlenir. Şehirde de Kış çıkmadan kolay kolay düğün yapılmaz. Ayrıca düğünlerin Ramazan’a girilmeden önce yapılması gerekir. Aksi takdirde düğün Kurban Bayramı sonrasına kalacaktır. Çünkü iki bayram arasında düğün yapılmaz inanışı geçerliliğini hâlâ korumaktadır. Halbuki dinî yönden hiçbir sakıncası yoktur.

OKUYUCU ÇIKARTMA

               Düğün için her iki taraf da karar verince hazırlıklara girişilir. Kızın çeyizlerinden tamamlanmayanlar eşe dosta dağıtılır. Elinden gelen kızın çeyizine katkıda bulunur. Kız evinde bir taraftan çeyizler tamamlana dursun, bir taraftan da kararlaştırılan günler için eş – dost davet edilir.

               Hem kız evi, hem de oğlan evi kendi taraflarını çağırmak için okuyucu çıkarırlar düğün öncesi. Elbetteki kız evi “Kadın Okuyucu”, oğlan evi “Erkek Okuyucu” çıkaracaktır. Şimdi kadın okuyucular halâ vazifelerini sürdürmekteyseler de erkek okuyucunun görevini davetiyeler yapmaktadır.

            Kadın okuyucular vardır belli başlı. Bunlardan birisine zahmetinin karşılığı önceden verilerek, tanıdıklara düğün haberi ulaştırılmış olur. Okuyucunun yanına kız evinden bir çocuk verilir. Çocuğun elinde daha önceden hazırlanmış, davet edileceklerin listesi vardır. Aslında okuyucular Zile’de herkesi tanırlar hemen hemen. Ama hiç kimsenin unutulmaması için liste hazırlanır ve okuyucunun da okuma yazması olmadığı için okula giden bir çocukla yola çıkması daha uygun olur.

            Okuyucu her gittiği eve : “……….. Hanım’ın selâmı var : Önümüzdeki Perşembe ağırlığa, öbür hafta Salı’ya Gelin Hamamı’na, Çarşamba günü de Kına Gecesi’ne buyurun” der. Zile’mizde “Yeter Abla” vardır okuyuculuğuyla meşhur olmuş. Kendisini tanımayan yoktur. Bizzat evine gidip sordum mesleğinden memnun olup olmadığını.

            – Memnunum. Her ne kadar okuyuculuk yaptığım günün akşamı yorgunluktan kurtulamıyorsam da torbamdaki bulgurları, kesemdeki paraları boşaltıp çocuklarımın rızkını çıkarınca yorgunluğum hemen geçiyor. Hem Zile’yi, Zileli’yi benim gibi tanıdığına kim bahse girebilir, kim ispat edebilir? Zile’de gelin olanlarda emeğim çoktur. Sağolsunlar hepsi de beni sever ve hiç unutmazlar.” diyerek sonladı konuşmasını.

            Haklıydı Yeter Abla. Çok sevilirdi. Kolay mı böyle hayırlı işlerde yol yürümek? Yazın sıcağı, kışın soğuğu demeden. Zileli bunu bildiği için,düğün sahibinin verdiğiparadan ayrı olarak, her gittiği ev onu memnun etmeye çalışır. Kimi para, kimi kendisinin de belirttiği gibi bulgur verir. Verilmesi en normali zaten.  Sadece davetlileri çağırmakla da kalmaz Yeter Abla; düğünlerde oynaması için davetlileri kaldırır. Kalkmak istemeyeni zorla kaldırır. Nişanda oğlan evinin getirdiği hediyeleri gösterir.

AĞIRLIK ASMA

            KIZ EVİNDE :

            ‘Ağırlık’ denilen çeyiz asma, çeyiz sergileme merasimi çoğunlukla Perşembe günleri olur. Birkaç gün Öncesinden kızın çeyizleri, gençler tarafından evin uygun biroda veya salonuna hazırlanır. Genç kızın baba evinden götüreceği neyi varsa hepsi eşe dosta gösterilir, kısacası iğneden ipliğe her şey sergilenir.

            Zile’de bir kız çeyizinde neler yoktur ki? Bir ev için ne lâzımsa her şey. Her ana baba kızının ihtiyacı olacak her şeyden kızlarına vermek isterler, keseleri uyarınca. Zile kızları marifetlidir zaten. Çeyizleri kendilerinin göz nurudur. İğne oyasından mekik oyasına, dantelden kanaviçeye kadar her iş, her nakış ellerinden gelir. Yine her kız; dikiş dikmesini, örgü örmesini bilir. Bunlar bilindikten sonra çeyiz yapma, çeyiz hazırlama bir zevk olur çıkar. Her genç kız arkadaşından daha az çeyiz hazırlamış olmamak için, her marifetten bilmek ister. Anne, babada ise, “El kapısı” zihniyeti vardır. Kızları bir kötüye düşerse : ”Ne getirdin sanki baba evinden?…” denmesi karşısında ezilmemesi için, ellerinden ne gelirse verirler. Kızlarının mutluluğu ve rahatlığı için borca bile girip çeyiz düzen anne – baba çok gördüm ve tanıdım.

            Bu düşüncede olan bir kız evinin ağırlığı görülmeye, seyredilmeye değer doğrusu. Zaten ben Zile’de doğup, yaşadım hep; bilirim, tanırım hemşehrilerimi. Kimse kimseden geri kalmak istemez. Herkes ileriye, özlenene koşar daima. Ayşe Hanım kızına beş tane karyola takımı vermiş, Fatma Hanım da verebilmelidir. İmkânları ölçüsünde tabi.

            “Zile’de kız çeyizi seyredilmeye değer” demiştim. Çok gördüm ve seyrettim şimdiye dek. Hele de tezime çalışma konusu olduktan sonra. İşte size bir kız çeyizi; kaba çizgileriyle, izleyebildiğim kadarıyla . Hem el emeği göz nuru olanlar, hem de hazır olanlardan bazıları : (Kızın adı Huriye Has, İlkokul mezunu.)

            Beş karyola takımı saydım. Biri karyolaya serilmiş, süslenmişti. Diğerleri iplere asılmıştı kanaviçe, ara dantel, aplike adları verilen işlerle hazırlanmıştı. Divan örtüsü etaminden ve kanaviçe işi motiflerle işlenmiş. Her biri ayrı motiflerle işlenmiş etamin kırlentler, divana dayanmıştı. Oda takımları sayılmayacak kadar çok. İğne oyası, mekik işi, kanaviçe işi, dantel işi oda takımları göz alıcı. Ya iğne oyası yemenilerle, boncuk oyası tülbentlere ne demeli? Zile’de her genç kızın en az on oyalı yemenisi, on tülbenti olur, Huriye’ninki ondan fazla, mekik oyalı yemenileri ve tığ işi oyalı tülbentleri de var. Yemeni ve tülbentler katlanmış olarak ipe dizilmiş.

Kız Çeyizinin Bir Bölümünden Görüntü.

            Şehrimizde her anne baba kızına yün yatak ve yün yorgan verir. Bu çeyizde de şüphesiz yatak ve yorgan yünden yapılmış. Ayrıca pamuktan doldurulup, sırınmış yorgan da çeyizde yer almış. Yatak ve yorganlar kızın sandığının üzerine yığılmış. Yorganların üzerinde üç tane yastık, yün, pamuk ve tüyden (Kümes hayvanları tüyü) yapılmış.

            Masa örtüsü, sandık örtüsü hep emek işi. Bunların yedekleri de var tabi. Ama serilmiş olanları en gözde olmalı. Namaz seccadelerinin hepsi sırayla dizilmiş duvara. Sırma seccade etamin üzerine kanaviçe işlenmiş dört seccade, parça parça kumaşın şekillendirilerek dikilmesiyle oluşmuş seccade, hazır seccade olmak üzere yedi tane. Her birinin ayak basacak yerleri beyaz patiskadan yine işlenmiş olarak kaplanmış. Seccadelerin üzerinde namaz örtüleri yer almış. Hepsi ayrı güzellikte, hepsi oyalı. Seccadelere tesbihleri de iliştirilmiş. (Hemen her çeyizde, sayısı en fazla olan seccadedir. Çünkü bir eve gelen misafirlerin hepsi birden namaz kılmaya kalkışınca, bunluk çekilmesin diye düşünülür.)

            Genç kızın elbiseleri duvarın yüzünü kaplamış. Askılarla ipe asılmış olan elbiseler bir hayli fazla. Hepsinin yeni olup olmadığını sordum. Hepsi yeni değilmiş; genç kızın daha önce giydiği elbiseleri de varmış askıdakiler arasında. Askıdakiler arasında kızın pijama ve sabahlıklarının yanında erkek pijaması da vardı. Şüphesiz bu da damat beye ipekli kumaştan hazırlanmış pijama hemen dikkati üzerine çekmekte, çünkü hayli özenilmiş.

            Başka bir ipte, hamam takımı yer almakta. Öyle ki havlusundan ipek peştemalına, lifinden, fildişi tarağa kadar. Lif, bir değil çok. Renk renk ve çeşit çeşit örülmüş. Fildişi tarak peştemala iliştirilmiş ve ortasından küçük altınlarla süslenmiş.

            Masa üzerindeki katlı olan çeyize göz attım. Neler yok ki… Sayısı hayli kabarık çarşaflar, el havluları, fanilalar deste deste yığılmış. Bakır tepsi ve üzerinde yine bakırdan bir çok kap, sahan, tencere dizilmiş.  Bakır büyük bir kazan, bakır leğen kolaylanmamış vaziyette bir köşedeler. Zile’de en çok da eskiden her kıza bakır bir leğen ve bakır bir kazan ve bakır bir tepsi verilmesi şarttır. Huriye’nin çeyizinde de bu âdet hükmünü yitirmemiş.

Kız Çeyizinin Bir Bölümünden Görüntü

            Bir köşede rulo haline getirilmiş bir halı, bir kilim ve yolluk yer almış, Yolluk, eski kumaş parçaları ensiz parçalar halinde kesilir. Bu parçalar birbirine eklenerek yumak yapılır. Rengarenk olan bu yumaklar culfalık denen tezgâhlarda istenen boy ve ende dokunarak yolluk veya çaput kilim denen şey hazırlanmış olur. Her kızın çeyizinde çaput kilim veya yolluk bulmak mümkündür.

            Diğer bir köşeye dikiş makinası konulmuş. Kıza ait olup olmadığını sordum. Değilmiş. Aslında dikiş elinden geliyormuş ama annesi terzi olduğu için evde kalacakmış. Annesine, kızına neden makine vermediğini sorduğumda : ‘Benim canım yandı terzilikten, bir de kızımın mı başını yakayım? Allah kocasına ne verirse, onu oturup yesinler.’ dedi ve güldü. Elbette dikiş makinesiyle gidenler de var. Bunlar muhakkak terzilik yapacak değiller ya!..

            Sedirin üzerinde üst üste yığılmış renkli renkli bohçalar İlgi çekici, hepsinin üzeri etiketli. Evet bunlar da hediye bohçaları. Birini açıp baktım : Etikette; “Kaynanaya” yazılıydı. İçinde, işlemeli bir karyola takımı, yine işlemeli bîr seccade, iğne oyalı bir namaz örtüsü ve iç çamaşırı vardı. Diğer bohçalar; kaynata, kayın, yenge, görümce ve enişteye aitti. Bu bohçaların işi el emeğiydi. Bir kaç tane de hazır bohça vardı. Bunların içindekiler de ev dışındaki amca, dayı, hala ve teyzeye ait olsa gerek.

          ‘Damalın hediyesi nerde?’ dedim. Gösterdiler. Doğrusu, damadın hediyesi olduğu besbelliydi. Bohça değil de şaseye hazırlanmış ve karyolanın üzerinde yerini almıştı.Pijamaları asılı olduğuna göre içinde ne var acaba? diye açıp baktım : Fanila cinsi iç çamaşırından başka, ince ipek kıvraktan yapılmış iç çamaşırı konulmuştu. Zile’de damadın iç çamaşırının ipek kıvraktan dikilmesi eskiden beri âdettir. Halâ da bu âdet devam etmekte. Şimdi ayrıca damada, düğünde de gömlek, kravat, çorap, mendil gönderilmektedir.

            Her yerde olduğu gibi ‘yatak odası takımı’ kız tarafına ait olduğu için bu konuya değinmeyeceğim. Bu evlilikte de bu kurala uyulmuş. Oğlan tarafı “Misafir odası takımı”nı almış. Böyle olduğu halde sofada (salonda) bu takımlar da gözüme ilişti. Büfenin içi süslenmiş. Üstüne büyük bir tunç semaver konulmuştu. Önce eve ait olabileceğini düşündüm. Ama değildi, tanıdığım aileydi. Kız gelin edecekleri sırada takım alacak durumları yoktu. Sonra anladım ki; eş dost görsün istenilmiş ve takımlar mobilyacıdan oğlan evine değil de kız evine getirilmişti.

            Yatak ve yorganın yığıldığı sandık da kıza aitmiş. Sandık cevizden. Zaten Zile’de, her kıza ceviz sandık verilir, halâ da ceviz sandığa rağbet devam etmektedir.

            Bu arada şunu özellikle vurgulamak isterim. El emeği ve göz nuru yapılan çeyizler, halâ değerinden hiçbir şey kaybetmemesine rağmen, bazı kız anne – babası sandık çeyizini lüzumundan fazla yapmak yerine, günlük hayatta kullanılması artık zorunlu hale gelen çamaşır makinesi, buzdolabı, dört ocaklı fırın, televizyon… gibi eşyalardan imkânları ölçüsünde almayı tercih etmektedirler. Bu da günümüz şartlarına göre daha mantıklıca bir düşünüş olsa gerek.

            Daha önce de belirttiğim gibi Zileli eğlenceye, çalmaya, söylemeye düşkündür. Her âdet yerine getirilirken çalgı ve oyun asla ihmal edilmez. Bir kız çeyizi asılır da, o çeyiz içinde gelin kız ve misafirler oynatılmaz mı hiç? Oynamak için de çalmak, çalgı gerekli. Öyleyse gelsin çengiler, oynasın kızlar. Evet, ağırlık merasiminde de çalınır, oynanır. Bir taraftan çeyize bakılır, bir taraftan oynanır, bir taraftan da oğlan evinden gelecekler beklenir.

           

OĞLAN EVİNDEN AĞIRLIKTA GELENLER

            Aynı gün oğlan evinde de ağırlık merasimi vardır. Burda da gelin kıza ve ailesine düğün için alınan hediyeler sergilenir. Kız evindeki gibi gösterişli olmasa da hediyelerin daha sonra kız tarafına götürülmesi yönünden ilgi çekicidir.

            Birkaç gün öncesinden kız evinden birkaç temsilci kadınla beraber çarşıya çıkılır. Kadınlar arasında kız anası ve oğlan babasının olması en normalidir. Bîri kızına giyecek beğenecek, diğeri de parasını ödeyecektir. Ayrıca kız ve  oğlanın ablası ve yengesi, varsa hala ve teyzesi ağırlık dizilirken hazır bulunurlar.

            Söz kesiminde neler vaad edilmişse, onlar alınacaktır. Ziynet eşyası daha önce alınmış ve nişanda takılmıştır. Sıra diğerlerindedir. Çoğunlukla, gelin kıza alınan bugiyecekler ve eşyalar için “ağırlık dizme” tâbiri kullanılır. Eskiden gelin kız ‘ağırlık dizme’ de bulunmuyormuşsa da şimdi zevklerin ayrılığı söz konusu edildiği için onun fikri de alınıyor ve o da katılıyor ağırlık dizenler arasına. Ağırlık dizilirken hazır bulunan kadınlara da oğlan babası bir yemeni de olsa göz kirası almayı unutmaz. Oğlan anası bunları yavaşça kadınların koltuklarına sıkıştırıverir. (İki tarafın yakınlarına da alınır).

            Ağırlık günü, oğlan evi sessiz bir tören yaptıktan sonra kız evinin yolunu tutarlar. Yalnız şunu da unutmayalım ki; sadece gelin kıza değildir hediyeler. Kız tarafı nişanda olduğu gibi donatılır yeniden. Bu sefer daha da farklı olarak. Kızın anası, babaannesi, kız kardeşleri, halaları, teyzeleri ve yengelerine hep elbiselik kumaş gönderilir. Kız anası ve büyükannesine muhakkak ağır bir kumaş konur. Babası ve erkek kardeşine takım elbiselik kumaş gönderilir. Diğer erkek akrabalar için gömlek yeterlidir. Yanlışlık olmasın diye kumaşların üzeri etiketlenir.

            Kız evine hediyeler bavullara, selelere yerleştirilmiş olarak getirilir. Getirenler dört veya beş kadındır. Bunlar kızın çeyizlerine bakar, oynayanları seyreder, hatta oynarlar ve giderler. Bunlara ya para olarak ya da eşya olarak bahşiş verilir.

            Kız tarafı ağırlık asarken, oğlan evinden gelecek hediyeler için köşe bırakırlar. Oğlan evi köşesinde ip hazırdır zaten. Gelenler hemen açılır ve serilir. Genç kızın gelinliğinden, iç çamaşırlarına kadar, çantasından ayakkabısına kadar her şeyi alınmıştır.

            Gelinlik; Zile’de ya hazır alınır ya da kiralanır. Diktirenler çok azdır. Ama elbiseler çoğunlukla dikilir. Şimdi konfeksiyonlara rağbet fazlaysa da, gelinin elbiselerinin diktirilmesi âdettir. Ağırlık dizilirken alınan kumaşlar, oğlan evinin tanıdığı bir kadın terziye verilir. Gelin kız provalarına gider. Modeller gelin kızın ve anasının arzusuna bağlıdır. Ağırlık asılmadan önce dikim işi bitirilmiş olur.

            Söz kesiminde kaç elbise işlenmişse o kadar alınır ve dikilir. Her elbise için ayrı ayrı iç çamaşırı dizilir. Kışlık ve yazlık manto, kışlık ve yazlık ayakkabı çanta da alınmış, oğlan evinde gösterildikten sonra kız evine getirilmiştir.

            Gelenler arasında bir karton üzerine iliştirilmiş ziynet eşyalarından da söz etmek gerekir. Ziynet eşyalarının, nişanda takılan ziynet eşyaları olduğunu söylesem şaşırmayın sakın. Çünkü kıza nişanda takılan ziynet eşyaları ağırlık gününden önce oğlan evine tekrar gönderilir. Maksat, oğlan evinin, eşinin dostunun da görmesidir bunları. Nişan merasimine oğlan evinden çok az davetli katıldığı için, takılan ziynetleri herkes görememiştir. Oğlan evinde ağırlık sergilenirken bunlar da gösterilir. Daha sonra kız evinde, oğlan evinden gelenler arasında yerini alır. Ya karton üzerinde olduğu halde bir elbiseye iliştirilir ya da ayrı ayrı elbiselere iliştirilir. Bilezikler elbisenin göğsüne veya düğmesine, altınlar veya zincir gelinliğin yakasına takılır, boyna takılmış gibi. Üzerinde kime ait olduğu yazılı olan kumaşlar da yine oğlan evi köşesindeki ipe dizilir.

DÜĞÜN HAZIRLIKLARI

            Oğlan evinde düğün yapılmadan önce işkefe (yufka) yapılır. Oğlan evinde, yakın akrabalarından bazıları toplanır. Tandır ocağı yakılır, hamur yoğrulur. Bir taraftan hamur açılır, yazılır bir taraftan tandıra aktarılır pişirilir.

             Pişenler katarlanır. Ayrıca üzerine yağ sürülmüş yumuşaklı adı verilen ekmekten komşulara dağıtılır. Kız evine ıslanmış işkefe gönderilir. Kız evi, getiren çocuğa bahşiş verir. Ayrı bir ev açılmayacaksa, geline verilecek odaya yeniden badana yapılır, temizlenir.

            Eskiden erkek düğünü için erkek okuyucu çıkıyorsa da şimdi bu görevi davetiyeler yapmaktadır. Oğlan babası veya ağabeyi adına yapılan davetler ya Çarşamba gecesi ya da Cumartesi gecesi için yapılır. Kına gecesinin yapıldığı gece oğlan evinde de düğün olur çoğunlukla. Bazı düğünler birkaç gece sürerse de ağırlık son gecededir.

 

            Kimi düğünlerde sadece mevlit okutturulup, yemek yedirilir. Kimi ise; içkili, eğlenceli,sazlıdır. Köy düğünlerimizde ve kasabamızın bazı kıyı mahallelerinde, Türk düğünlerinin sembolü olan davul – zurna halâ vardır

  1.            Halâ işitilir davul zurna sesi, halâ çoktur davul – zurna ile gelin olup, güveyi çıkanlar. Bir gün bir gece vurmaz davulcu tokmağını, üç gün üç gece ve yenilir, içilir.

            Davul zurnanın olmadığı düğünlerde cümbüşüyle, darbukasıyla çengiler vardır elbet. Erkek çengiler tutulur. Bütün gece boyunca durmadan çalarlar.

            Herkes içer, eğlenir. Ayağı alan kalkar oynar. Hele damat, hiç oturtulmaz, her oyuna kalkan arkadaşı çeker karşısına. Öyle ya kolay mı damat olmak?

KIZ EVİNDE DÜĞÜN

            Kız evinde ‘Kına gecesi’ öncesi düğün yapılır bazen. Bir taraftan ağırlık toplanırken bir taraftan da yakın komşu, yakın akrabaları ve tanıdıkları toplanırlar kız evinde. Bir iki gece eğlenilir. Çalgıcı getirilmese de kızın arkadaşları hem çalarlar, hem söylerler, hem oynarlar. Kına gecesi öncesi yapılan bu gecelerde kayda değer başka bir şey yoktur. “Genç kızların kına gecesi oyunlarına hazırlık olsun diye yaptıkları bir çeşit prova” desem doğru olur her halde?

GELİN HAMAMI

           Ağırlık asılmadan önce çıkartılan okuyucu bilindiği gibi tanıdıkları, hamama ve kına gecesine de çağırmıştı. Gelin hamamı ya Salı ya Cumartesi günü öğleden sonra olur. Şimdi, “Gelin hamamı yapma” âdeti yavaş yavaş ortadan kalkıyorsa da, yapanlar da vardır.

            Gelin hamamı için ya hamam tümüyle tutulur ya da bazı kurnaları kiralanır. Bu, çağırılan davetli sayısına ve keseye göre değişir. Gelin hamamına öğle ezanı okunduktan sonra davetliler toplanmaya başlar. Her aileden iki üç kişi gelir, yıkanmaya.

              Gelin kız gelinliğiyle gelir hamama. Duvarın halı asılı bir köşesinde ayakta durur. Eskiden gelin kız kendi hamamında soyunur, yıkanırmış; ama şimdi bir gün öncesinden arkadaşlarıyla beraber yıkandığı için bir daha yıkanmaz.

               Hamama çengiler de getirilir. Bir saat kadar onlar çalar, davetliler oynar. Hiç kimse hemen soyunup yıkanmaz. Oynayanları ve gelini seyrederler. Gelin tüm ziynetlerini takmış ve süslenmiştir. Hamama oğlan evi de davet edilmiştir tabi. Oğlan evi yakın akraba ve birkaç dostuyla hamama gelmiştir.

            Gelin kızın görümcesi veya oğlan evinden bir başka temsilci – Evli olmak şartıyla – gelin kızı kolundan tutarak soyunma yerinden indirir. Tef çalan çengi kadın da ayağa kalkar elinde tefi, ağzında türküsü gelinin önüne düşer. Hamamın ortasında birkaç kez dolaşırlar. Çengi kadın hem çalar hem söyler şu türküyü :


Ana hamama vardın mı?

Yunduğum yerleri gördün mü?
Gelin oluyorum duydun mu?
Şen anam evin barkın şen olsun
Yarın gidiyorum haberin olsun
    Gelinin giydiği atlas
Atlasa iğneler batmaz,
Güveyi gelinsiz yatmaz
Şen anam evin barkın şen olsun
Yarın gidiyorum haberin olsun

              Daha sonra gelin büyüklerin elini öper ve yerine geçer. Davetliler soyunmağa başlarlar. Artık herkes yıkanacaktır, kim elini çabuk tutarsa o kurnada yer bulabilecektir. Tüm davetlilerin elindeki taslarda aynı cins sabunu görmek mümkündür. Çünkü kız evi davetli sayısına göre bir veya iki torba sabun almıştır. Hamama girenlerin ellerine birer sabun tutuşturulur. Sabun dağıtmayı okuyucu kadın yapar çoğu kez. Kişi başına değil de, ‘Bir eve bir sabun’ vermeye dikkat eder. Zaten bir evden en fazla üç kişi gelir. Şart değilse de normali budur.

            Davetliler yıkanırken, gelin de birkaç kişiyle eve gönderilir. Davetliler İkindi sonuna kadar yıkanabilirler. Eskiden kız tarafı, tarifini ‘ÜN ALMIŞ ÖZELLİKLER’ başlığı altında verdiğimiz “Bat”ı hamama hazırlayıp getirirlermiş. Oğlan evinden gelenler ve kız tarafının en yakın eşi dostu hamamın göbek taşına oturarak afiyetle yerlermiş. Hatta gelin soyunup yıkandığı zamanlarda; gelin sarar oğlan tarafı yermiş. (Şunu da belirteyim; bat, kaşıklanarak yendiği gibi, asma yaprağına dolma gibi sarılarak da yenir.)

DAMAT HAMAMI (GÜVEYİ ÇIKMA)

              Eskiden gelin alma günü sabahı güveyi hamamdan çıkarılıyorsa da şimdi bir gün öncesinden yapılıyor damat hamamı. Çünkü eskiden damat, ‘Gelin alma konvoyu’nakatılmaz, gelini evde beklerdi. Gelin de öğle sonu eve ancak inerdi. Bu yüzden vakit darlığı söz konusu değildi. Ama şimdi hayat arkadaşını, baba evinden çoğunlukla damat aldığı için bir gün önceden hamamı yapılıyor ve âdet yerini bulmuş oluyor.

              Düğün davetiyelerine : ”Filân gün filân hamama güveyi çıkarmaya buyurunuz.” ilâvesi de yapılır. Davetliler istenen saatte hamamda hazır bulunurlar. Gelin hamamında artık gelin yıkanmıyorsa da damat hamamında, damat halâ yıkanmaktadır. Bu âdet hükmünü sürdürmektedir. Gelin hamamında olduğu gibi davetlilere hamama girerken sabun verilir. Erkek hamamı, kadın hamamından daha tenha olur, çünkü her evden en fazla bir kişi gelir.

            Damadı, arkadaşları yıkarlar. Damat en son yıkanır ve en son çıkar hamamdan. Damat hamamdan çıkmadan önce damatlık elbiseleri bir çocuk tarafından hamama getirilmiştir. Hamama, yeni elbiseleriyle gelmemiştir, çıktıktan sonra giyecektir damat, damatlıklarını. Bazen damadın elbiseleri hamamda hizmet edenler tarafından saklanır. Maksat, bahşiş koparmaktır. Daha sonra arkadaşları tarafından giydirilir.

              Davetliler, damadın hamamdan çıkmasını beklemişlerdir. Yine erkek çalgıcılar hazırdır. Damat hazırlandıktan sonra yola çıkılır. Çengiler önde, damat birkaç arkadaşıyla onların hemen arkasında yerini alır. Davetliler, daha arkada sıra sıra dizilerek, damadı takip ederler.

              Zile’de günlerden Perşembe, Cumartesi veya Pazar’sa ve de çalgı sesi geliyorsa, kafalar pencerelerden uzanır hemen. Zira, ya şeker gidiyordur ya da güveyi çıkıyordur hamamdan .

            Güveyi çıkaran konvoy çoğunlukla kalabalık olur. Davetliler, hamamda yıkansalar da, yıkanmasalar da bu kalabalığa katılırlar. Çünkü zarf bırakacaklardır seleye. Oğlan evine gelindiğinde hoca da orda hazır bulundurulur. Kalabalık evin önünde durur. Önce damat, arkasından arkadaşları hocanın elini öptükten sonra çalgılar susmuştur artık. Hemen hoca dua okumaya başlar. Davetliler de el kaldırıp âmin derler.

            Daha sonra, oğlan evinden birisi tarafından tutulan seleye zarflar atılır. Zarfların içine, herkes gönlünden kopan parasını koymuş, yüzüne de kim olduğunu yazmıştır. Oğlan evine düğün hediyesi olarak hep zarf içinde para verilir. Kız evine hediye olarak hep para götürülmez, ev eşyası da hediye edilebilir. Kız evinin hediyesi en çok ağırlık günü götürülür. Hediye, Kına Gecesi öncesi yapılan düğün gecelerinde de götürülebilir.

KINA GECESİ

              “Geldi düğün kınası – Ağlıyor kız anası” mısralarıyla başlayıp, Anadolu’nun her köşesinde kına gecelerinin sembolü olan bu türkü, Zile’mizde de kına gecelerinin oyun türküsü olup,çıkmıştır.

              Geldik, Zile kızının baba evinde geçireceği son gecesine. Yarınki gün ayrılacaktır baba ocağından. Ayrılacaktır ayrılmasına ya üzülecek zaman değildir henüz. Davetliler karşısına çıkacak, oğlan evinden misafirler gelecektir. O ancak kına yakılırken ağlayabilir, boşalabilir; ağlamayacak olsa bile ağlatılır işte o zaman.

            Eskiden kına geceleri kışın büyük bir ev sofasında, yazın büyük bahçelerde yapılırdı. Ama şimdi hep düğün salonu tutulmaktadır. Kız evinin okuyucu kadını, ağırlık asımından önce tanıdıkları, kına gecesine de davet etmiştir. zaten.

              Kına gecesi ya gelin hamamının olduğu günün gecesi ya da ertesi günün gecesi yapılmaktadır. Yine çengi kadınlar tutulmaktadır gece için. Onlar çalar söyler, davetliler oynar. Hem kız evi tarafı, hem oğlan evi tarafı bu geceye ayrı bir özen gösterirler. Kına gecesine davet edilen herkes bu geceyi dört gözle bekler.

              Çok önceden gelin kızlar kına gecelerinde gelinlik değil de, ‘Bindal’ adı verilen mahallî kıyafeti giyerlermiş. Şimdi gelinlikleriyle katılıyorlar geceye. Yine eskiden, yuvarlak altınlarla dizili ‘Top’ denilen gerdanlıkları boyunlarından eksik olmazmış. Eski Zile gelini; boynuna top, beline gümüş kemer takar; başına yemeni, sırtına bindal giyermiş.

           Eskiden Zile’de şimdi sadece köylerinde oğlan evi geceye sonradan gelir. Yakın akraba tanıdık ve komşularını çağırır önde erkek çalgıcılar, arkada fener tutanbirkaç erkek ve onları takip eden kadın grubu, oğlan evini temsil eder. Çalgıcılar, kına gecesi olan yere gelene dek çalarlar. Kız evinde bir taraftan oynanırken, bir yandan oğlan evi beklenmektedir.

            Gelin kız, oğlan evi gelmeden çıkmaz davetlilerin karşısına. Kına, önceden bakır bir kap içinde karılarak hazırlanmıştır. Oğlan evi gelip yerleştikten sonra, gelin getirilir ve kına yakılmaya başlanır. Eskiden kınayı kaynana koyarmış kızın eline, ama şimdi biri evli, biri bekâr, daha genç iki kadın bu görevi yerine getirmektedir. Yine bu kadınlar oğlan evini temsil etmektedirler.

              En eskiden gelin kızın hem ellerine hem de ayaklarına kına yakılıyormuşsa da şimdi sadece elinin ortasına konulmakla yetiniliyor. Yine eskiden kına yakılırken gelinin yüzü örtülürmüş. Eline kına yakıldıktan sonra üzerine kapatılan mendilin kırmızı olması gerekliymiş, Kına yakıldıktan sonra yanan mumlardan birinin hiç sönmemesine dikkat edilir. Ayrıca kızın arkadaşları da mum yakıp ellerine alırlar, gelin kız ortalarında “Geliyor Düğün Alayı” türküsünü; çengiler çalar, onlar oynar.

            Kızın eline kına yakıldıktan sonra avucuna altın koyma halâ devam etmektedir. Kına yakıldıktan sonra, gelin kız misafirlerin elini öper ve oynatılır, sonra yine el öper. Oğlan evini temsil eden misafirler de oyuna kaldırılır, kız evinden oynayanlar da olur. Oğlan evi az bir süre kaldıktan sonra kalkar, giderler. Dışarıda çalgıcılar ve erkekler beklemektedir. Çalgıcılar geldikleri gibi yine çala çala giderler. Oğlan evi, bakır kap içinde damadın kınasını götürür. Kına damadın serçe parmağına yakılır. Kına, gelin kıza yakılan kınadan artandır. Eskiden kına geceleri evde yapıldığı için, oğlan evinden gelenler, kız evinden bakır bir kap ve kaşık saklayıp yol boyunca kaşığı kaba vurarak ses çıkarırlarmış. Bunun anlamı; “Artık kızınızı alıp götüreceğiz, haberiniz olsun.” demekmiş.

              Oğlan evi gittikten sonra kız evi hemen dağıtmaz. Oynamasına ve eğlenmesine bir süre yine devam eder. Çengiler gece yarısına kadar çalarlar. Elbette ki düğün sahibi para karşılığında tutmuştur onları, İstenilen vakte kadar çalacaklardır. Hem düğün sahibini ne kadar memnun ederse o kadar fazla bahşiş de alabilecektir. Çengilerden biri, daha oğlan evi dağılmadan ayağa kalkar, diğeri çalar; o hem oynar, hem de bahşişini toplar, önce oğlanın yakın akrabalarına yaklaşır ve ister bahşişini. Daha önce iki tarafın yakınları hakkında da bilgi edinmiştir. Kaynana, görümce, elti, hala, teyze, yenge kim? Hepsini tek tek tanımıştır.

              Gönlünden herkes ne koparsa onu uzatır çengiye. O da her para verilişte alnına, yapıştırır, iki döner ve diğer çenginin kucağına veya tefine bırakır parayı. Alnına yapıştırılan para hep kağıttır, önce oğlanın, sonra kızın yakınlarından alacağı bahşişler bittikten sonra, eline tefini alır ve tüm davetlilerden para toplar. Bu kez bozuk paradır topladıkları; öyle olması da gerekir zaten. Kız ve oğlan anası onu gereğince memnun etmişlerdir. Davetliler de gönüllerinden ne koparsa onu atmışlardır tefe. Akraba sayısı ve davetli sayısı çok olan düğünlerden daha da neşeli, daha da mutlu ayrılır çalgıcılar. Haksızlar mı? Onların ekmek kapılan da düğünler değil mi?

GELİN ALMA

              İşte geldik; kızımızın baba ocağından tamamen kopmasına, Zile’de düğün âdetlerinin son bölümüne; dolayısıyla tezimin sonuna. Kına yakımının ertesi günü, kız evinde ‘Gelin çıkarma’, oğlan evinde ‘Gelin alma’ hazırlıkları başlar. Başlığını “Gelin Alma” adı altında verdim. Çünkü artık kız evinin yapacağı bir şey kalmamıştır. Kız,ayrılığın verdiği buruklukla baş başadır sadece.

              Sabahın erken saatlerinde oğlan evi öncelikle kızın eşyalarını almak için bir araba gönderir. Bu şartlara göre; ya bir kamyon ya da bir vagonettir. Kızın eşyaları zaten hazırdır. Arabayla gelen bir kaç erkek yüklerler eşyayı. Yalnız kız sandığının çıkması için âdetin yerine gelmesi gerekir. Sıra sandığın alınmasına gelince, küçük bir kız çocuğu oturtulur üstüne. Bahşişini almadan da kalkmaz. Bahşiş, oğlan evinin şanına kalmıştır, gönüllerinden ne koparsa onu verirler ve sandığı alırlar.

              Kızın eşyası ile beraber, arkasından birkaç da yenge gider. Niye mi? Gelinin eşyalarını yerleştireceklerdir de ondan. Oğlan evi tarafından getirilen bir araba ile giderler, “Gelin odası”nı süslerler, gelin geldikten sonra yemeklerini yer ve dönerler.

            Eskiden damatların ”Gelin Alma” konvoyuna katılmadıklarına daha önce de değinmiştim. Şimdi de halâ bu âdet süre gelmekte ve gelini evinde bekleyen damatlara rastlanmaktadır. Yine en eskiden gelinin atla, yaylı arabayla hatta yürüyerek; hayat arkadaşına ulaştırıldığını görmesek de biliyoruz. Şimdi aynı gün içinde memleket aşırı ulaştırılan gelinleri; hem görüyor, hem biliyoruz.

              Gelin alma günü ya Perşembe ya Pazar’dır. Kına gecesinin sabahı, ertesi günüdür. Oğlan evi bütçesine ve davetli sayısına göre araba kiralar. Oğlan evi şoför ailesiyse,Zile’nin tüm arabaları oğlan evinindir artık. Taksiler, minibüsler, en arkada da kocaman bir otobüs ve içi dolu çocuk.

              En önde süslenmiş bir taksi, gelin arabası. Arkasından diğerleri, hepsine de renk renk kumaş bağlanmış. Bunlar oğlan evinin şoförlere verdiği hediyelerdir. Bağlanan kumaşlara “En” denir. Oğlan evi ‘En’ takmıştır arabalara. Sadece arabalara takılmaz en. Çalgıcıların boyunları da ister. Oğlan evi gelin alma töreni için de şüphesiz çalgıcı tutmuştur ve bahşiş olarak da enini verecektir. Onlar da enleri boyunlarından aşağı sallayarak ortama ayak uydurmuş, renge renk katmışlardır.

            Çalgıcılar için fayton gerekli tabi. Âletlerini rahatlıkla çalmaları, neşelerini, seslerini duyurmaları için faytona binmeleri en uygunudur. Gelin arabasının da en önündedir fayton. Faytoncu; boyunlarında enleri asılı olan atlarını şahlandırır, çalgıcılar, âletlerini seslendirir, şoförler kornalarına basarlar yol boyunca. Arabalar davetlilerle doludur. Kız evine yaklaşıldıkça korna sesleri artmaya başlar.

            Kız evine gelindiğinde, çalgıcılar iner ve kızın kapısında çalmaya başlar. Arabadakilerin kimi arabasında oturur, kimi kızın evine girer. Dışarıda oyunlar oynanırken, içerde arabadan inen oğlan evi tarafına şeker tutulur. Oğlan tarafı şeker tabağına para bırakır.

              Dışarıda çalgıcılar ve damadın arkadaşları oynarlar. Oynayan çalgıcının alnına, oğlan evini temsil edenler tarafından para basılır. İçerde gelin hazırdır ailesiyle vedalaşmaktadır. Nihayet gelinin arabaya binmesine sıra gelmiştir. Kızın babası veya ağabeyi koluna girerek arabaya bindirir. (Şimdi, gelini almaya damadın kendisi gelmektedir.) Gelin arabasında varsa büyük kayın birader, elti veya görümce bulunur Arkada iki kadının ortasında yerini alır. Kadınlardan biri, gelin kızın kendi evli yengelerinden biridir.

 “Gelini Alma Konvoyu” gelini aldıktan, herkes yerine bindikten sonra; çalgıcılar daha da coşar, atlar daha da şahlanır, korna sesleri daha sıklaşır, arabalar daha da hızlanır. En arkadaki arabada bulunan çocukların neşesine hiç diyecek yoktur. Kızın mahallesindeki çocuklar tarafından gelin arabasının önüne ip çekilir. Arabada bulunan erkek tarafından bahşiş almadan yol vermez açıkgözler. Oğlanın evine hemen kestirmeden gidilmez; damat bekleye dursun, arabalar dört yolun caddesini de ayrı ayrı dolaşacaklardır daha.

              Nereyi dolaşırsa dolaşsınlar, nasıl olsa geleceklerdir oğlanın kapısına. İnecektir gelin, açılan kapıdan ve ayaklarının önünde kırılan küp kırıklarını çiğneyerek, yürüyecektir eninde sonunda el kapısına doğru. Kaynanasının tuttuğu “Kur’an-ı Kerim” ve aynanın altından geçtikten sonra girecektir el kapısından.

            Gelini, arabadan kaynatası (kayınpeder) indirir. Damat pencereden gelin arabasının üzerine para serper gelin inmeden. Çocuklar hatta büyükler parayı kapışa dursun, damat da içeri girerek gelini karşılar. Koluna girdirerek aile büyüklerinin ve davetlilerin elini öptükten sonra gelini ‘Gelin Odası’na götürür. Hazırlanan şerbetten içerler. Damat geline hediye olarak bilezik veya yüzük takar ve dışarı çıkarlar. Yine büyüklerin elleri öpülür, hayır duaları alınır, damat arkadaşları tarafından götürülür.

              Ev, geline ve odasına bakmağa gelen misafirlerle dolar taşar, mevlit okunur, yemekler yenir, akşama değin. Gelin çoğunlukla ayakta durur. Ertesi gün kız evinden bir grup kadın oğlan evine gelir. Kız evi, oğlan evine zerdeci gider. Bu güne ‘Duvak Günü’ denir. Kız anası sütlaç gönderir kap içinde. Kap bir tepsiye konur, üzerine kırmızı şifon örtülür. Bunu zerdeci giden kadın grubunun önünde bir çocuk götürür. Gelen misafirlere, oğlan evi kuru yemiş ikram eder. Gelin, gelinliği üzerinde olarak ziyaretçilerin elini öptükten sonra, misafirler dağılır.

              Bir hafta sonra veya daha erken gelinin anne ve babasının elini öpmeye gidilir. “El Öpme” günü gelin, damat ve ailesine ziyafet çeker kız tarafı. Kızlarına ve damatlarına hediye verilir. Ayrıca bir hafta sonra ‘Hafta Hamamı’ yapan oğlan evi de çıkar bazen. Bir hamamdan birkaç kurna tutan oğlan evi hem kendi yakınları, hem kızın yakınlarından bazılarını davet eder. Hep beraber yıkanılır. Bat yenilir. Hamam çıkışında oğlan evinde demli çaylar içilir ve herkes evine yuvasına döner.

            Artık düğün de bitmiştir, töre de. Allah bütün gençleri mutlu etsin, sonra da Zile gencini.

            ATILAN ADIMLAR MUTLULUĞA DOĞRU OLSUN HEP…

 

 

Zile Makaleleri Sayfasına   Dönmek İçin TIKLAYINIZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir