Kategoriler
Şairler

Hikmet ÇİFTÇİ

hasa

1942 yılında İncesu’da doğmuştur. Eski ismi Karakoyunlu olan şimdiki Fırınönü mahallesinde çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdi. Anne adı Hava, baba adı Hasan. Tek geçim kaynağı çiftçilik olan ailenin altı çocuğundan en küçüğü. Bu yüzden adı Hikmet. Kardeşlerinin dördü kız, biri oğlan. Ailede sadece bu, ilkokulu bitirmiş, ama ilkokulda iyi bir eğitim almış. Okumaya büyük hevesi olduğu halde ailesi ilkokuldan sonra okula göndermemiş. Bu onun hayatının en kara günleri demektir. Okula gitmek, ilim tahsil etmek onun en büyük hevesi olmuş, ama hep hayalde kalmış.
Yıllardan beri şiirle uğraşmakta.. Şiirlerinin bir kısmı Kayseri Kültür Ocağı Dergisi 2008 yılı 15.,16., 17. sayılarında çıktığı gibi, çeşitli mahalli dergi ve gazetelerde okuyucularla paylaşmıştır. İncesu Belediyesi’nin açmış olduğu şiir yarışmasında ödül kazanmıştır. 200’den fazla şiiri mevcut olup bunları yakında bir kitap olarak yayımlama hazırlığında.
İlkokuldan sonra okula gidememek şairin gönlünde ömür boyu bir ukde olarak kalır. Bu yüzden anne ve babasına karşı içinde bir kahır, bir sitem, bir küskünlük oluşur. Bir şiirinde bu duyguyu şöyle dile getirdiğini görüyoruz:
“Babam okutsa idi dünyam böyle m’olurdu?
Çalkalanan dünyada talihim durulurdu
Bu yaşta fırsat bulsam yine de okuyacağım
Mezardaki babamdan çok hesap soracağım”
Oturduğu mahalle, ev, sokak, kullandıkları eşyalar, gezdiği gördüğü yerler onu hep duygulandırır. Öğretmenleri, anne-baba-torunlar, şehitler, Türkiye’yi sarsan cinayetler, Atatürk, dini ve milli meseleler, önemli günler ve haftalar onun şiirlerine konu olur, hemen her şeyi mısralara döker. Mekke, Medine yolları, Hicaz’daki yaşadıkları Allah’a biraz daha yaklaştırır onu ve ilahiler terennüm eder. Çok sayıda kaleme aldığı ilahilerini gittiği yerde eşine dostuna okumaktan zevk alır, övgü aldıkça yazma isteği artar. Çevresinde hep neşe kaynağı olmuştur. Konuşmaları genellikle tekerleme tarzında şiirseldir.
Hiçbir şairin etkisinde kalmamış, şiirlerini genellikle halk edebiyatı nazım türünde yazmıştır.
Dış aleme ait eşyayı olduğu gibi vermeyi kendine tarz edinmiş, sübjektif unsurlara çok az rastlanır. Şiirinde sanatsallık yetersiz. Klasik şiirin temel unsurlarından biri olan benzetmeyi çok kullansa da çıplak bir üsluplu yeğlemiştir. Çoğu şiirlerinde durak bulunmaz. Bu yüzden hece ölçüsüyle yazdığı şiirler de bile bu özellik şiirin okunuşunu zorlaştırıyor ve yavaşlatıyor.
Halk şiir geleneğine bağlı kalmakla birlikte halk şiirinin teknik bilgilerine fazla vakıf olamadığı için hece akımını kendine göre değiştirerek şahsi bir ifade tarzı vücuda getirmiştir. Birçok şiirinde dış alemi müşahhas olarak tasvir eden resim geleneğinin bakışını şiirine aktarmayı başarmıştır.
Halk edebiyatının klasik teknik unsurlarından olan vezin, kafiye ve şekil özelliklerine bağlı kaldığı görülmekle birlikte dizelerini çok rahat, şahsi konuşma edasında kullandığına şahit oluyoruz.
Onun en büyük ideallerinde biri insanoğlunu “güzel”e yüceltmektir. İnsan iradesini reddetmeyen bir kadere boyun eğiş, haddini biliş işlediği temalardan. Ünlü yazarlar ve şairler gibi Allah ile tabiatı birleştiren açık ve net duygulara rastlarız.
Toplumda dinle yahut kendi dar benliklerini aşan kıymetlerle münasebet kuramayan insanlar ekseriya tabiat varlıklarına yönelirler. Çocukluk anılarına ve anneye dönüş arzusu bu yüzden doğar. Çocukluk yıllarına has coşkusunu ve hatıralarını canlandırdığı dizeleri mevcut.
Şairdeki duyuş tarzı onun şiirlerinde görülen çeşitli sembollerle beraber girintili, tutuk, dolaşık üslubu da izah eder. Uzak manalar onun şiirinde görülmez. İlginç, espriler yüklü şiirleri tatlı bir taşlama şeklinde dikkat çekmekte…
Şiirlerinde “Ölüm” teması ilgi çeker. Hayattan kaçma, ölümü arzulama şeklinde düşünülse de gerçeklerin idraki ile kendi nefsine acımasızca ölümü yakıştırır.
Çok çeşitli konularda şiirler vücuda getirmiş olmasını, onun olaylar, olgular, insanlar, objeler karşısında aşırı hassas oluşuna, çok çabuk etkilenişine bağlayabiliriz.
Şiirleri hece ölçüsüne dayalı olmasına rağmen bazen bu kelepçeleri kırar. Türk halk edebiyatının en çok kullanılan 7’lik 8’lik , 11’lik ve 14’lük hece ölçüsünü kusursuz kullandığı söylenemez. Şiirinde yer yer yarım, tam kafiyeyi uygularken bazen rediflere dayalı ses benzerliğiyle ahenk oluşturmaya çalışmıştır.
*                     *
İNCESU’YUN GERÇEKLERİ

 

Anam erken kalkardı tandırını yakardı

Kordu kara tencereyi “hamursuz”u yapardı

 

Turşu, pekmez, peynirdi sofranın baş kralı

Herkes demir gibiydi anasından doğalı

 

Nerde dengeli beslenme görecek iş arıyorduk

Yufkanın arasına “karavlık” sarıyorduk

 

O tandırın içinde pişerdi neler neler

Fasulyenin kokusu insanın burnun deler

 

Tandırda pişen çörek yemeye doyulmazdı

Tarhana çorbasında patates soyulmazdı

 

Saçta pişen yufkalar kayılırdı kenara

Köfterler saklanırdı bulabilirse ara

 

Halkın çoğu “Türkmen”di tuluklar “sadeyağı”

Ayaktaki çarığın düğüm düğümdü bağı

 

“Şırane”de ezerdik pekmezlik üzümleri

Sarmalık yaprakların ipteydi düzümleri

 

Kaynardı kara pekmez küplere hep dolardı

Pekmezin kaplarına hep arılar konardı.

 

Dedem çifte giderken ninem de azık koyar

Yufkanın arasına bir dilim peynir sarar

 

Giyerdi çarıkları kapıdaydı “meses”i

Öküze “hoo!” demekten kesilirdi nefesi

 

Sabanla sürülürdü çavdar buğday bitmezdi

Tarla zaten ortaklık “gelengi”ye yetmezdi

 

Eve sererdik hasır üstünde “kürt kilimi”

Pilavın yanında konur turşu dilimi

 

Buğdaylar kavurga olur içinde “çeteneler”

Eskinin türküleri söylerdi neler neler

 

Taş kapaklı tencere içinde “cacık” pişer

Kültür evinde görsem ebem aklıma düşer

 

 

Yırtık pırtık giysiler yamanmazsa sökülecek

Bir ipliğini çeksen parça parça dökülecek

 

Sokaklar kar yığını su taşırdık çeşmeden

Testiler kırılırdı Sülüklünün dereden

 

Bakın eski zamana eğitim çok geriydi

Kızlar okutulmaz Hikmet onlardan biriydi

 

Babam okutsa idi dünya benim olurdu

Çalkalanan dünyada talihim durulurdu

 

Yine bir fırsat bulsam daha da okuyacağım

Mezardaki babamdan çok hesap soracağım

 

Şair böyle yazıyor çoğunu da yaşamış

Yolculuk görünüyor artık o da yaşlanmış

 

Hayal edemez idik bugünlere gelmeyi

Hangi gönül ister ki o günlere dönmeyi

 

Televizyon internet ayrı ayrı mucize

İlimle teknoloji neler getirdi bize

 

Ay’a göçmemiz yakın imkanı bulacağız

Mars’taki hayattan haberdar olacağız

 

Bitir Hikmet sözleri kitaplar bunu almaz

Sevilince gönüller selamsız bırakılmaz

İNCESU’YUM GÜZEL OLDU

 

Kara Mustafa koymuş senin güzel adını

İncesu dendiğinde hep alırım tadını

 

Hepimiz bir el ele İncesu’da büyüdük

Atatürk’ün torunları aydın yolda yürüdük

 

Bak ilçenin içine güzellik saçılıyor

Hangi hizmeti eksik kapılar açılıyor

 

İncesu’yun girişinde bayrağım dalga dalga

Onun hep çırpınışı neşe veriyor halka

 

Çalışıp özenmişler mimarı ustaları

Yapıldı hastanemiz buyursun hastaları

 

Baktıkça göze çarpar kuş bakışı binalar

Halkım inkar eder mi yapılanları anlar

 

Yurtları okulları ne kadar güzel oldu

Okutulan gençlerin dimağı bilgi doldu

 

Sazlı sözlü sanatçılar İncesu’yun gururu

Üniversiteli gençler geleceğin onuru

 

Ahmet Kızılışık’tı senin meleğin kuzun

Erken astı sazını yürekte kaldı sızın

 

Geleceğin mimarı hepsi torunlarımız

Onlar eğitim almış güçlü yarınlarımız

 

Yıkılmazsın İncesu her zaman ayaktasın

Erciyes komut verir sen ondan güç alırsın

 

Şairimin yazdığı hepsi de göz önünde

Yapılan bütün işler nakış olmuş gönlünde

 

Planlı projeli yapılan bütün evler

Yıkamaz İncesu’ deprem deniler devler

 

Rüyamda ninem diyor kemerlerde ip eğirsek

İncesu cennet olmuş çıkıp mezardan görsek

 

Çukurdaydı çamurdu ustasız bir hamurdu

O eski görüntüyü rüzgarlar mı savurdu?

 

Nerden nereye geldik hepimiz biliyoruz

Yaşatsın torunlarımız Allah’tan diliyoruz.

Kaynak:Osman KARABABA

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir