1938 yılında Kayseri-Mimarsinan Beldesi’nde doğdu.İlkokulu burada tamamladıktan sonra, köyde halıcılığa başladı. 1959 yılında evlendi. 2’si kız,ikisi erkek olmak üzere 4 çocuk babasıdır.
1965-1976 yılları arası Almanya’da çalıştı.Yurda döndüğünde değişik iş kollarında çalıştı.SSK’dan 1993 yılında emekli oldu.
“Şiire merakım, gençlik yıllarında başladı” diyen Ali YAĞMUR’un;2008 yılında ‘Mimarsinan Belediyesi Kültür Yayınları’ arasında ” YAĞMUR DAMLALARI” ismini verdiği bir şiir kitabı çıktı.
MEZAR TAŞLARı,ve ERCİYES’e adlarını verdiği şiirler bu kitaptan alınmıştır.
MEZAR TAŞLARI
Bir köprüdür mezarlık dünya ahret arası
Çare yoktur ölüme son gidiştir orası
Her dokunan incitmiş vardır gönül yarası
Kirletse de başını vahşi yaban kuşları
Sabreder gönülleri kırmaz mezar taşları
Kimbilir hangi dağdan koparıp getirdiler
Nice uzak yollardan menzile yetirdiler
Ulu çınarlar gibi ayakta dikildiler
Sanki delikanlılar bilinmez ki yaşları
Her biri ayrı güzel mezar taşları.
Yıllar yılı dikilmek onun için görevdi
Üstlendiği göreve sabırla gönül verdi
Azgın fırtınalarda sarsılmayan bir devdi
Asırlardan hatıra yüzünde nakışları
Nazlı edalarıyla bakar mezar taşları
Neler görmüş geçirmiş onca ömür içinde
Her gelen misafir hepsi aynı biçimde
Üzgün üzgün seyreder her faninin göçünde
Belki onlarda ağlar görülmez gözyaşları
Efsunkâr bakışlarla süzer mezar taşları
Sönmüşse de ardında bıraktığı ocaklar
Onlar için fark etmez zengin ağa çıraklar
Rütbe makam tanımaz şefkatiyle kucaklar
Alçak gönüllüdürler çatılmaz hiç kaşları
Tebessümü eksilmez güler mezar taşları
Nicesinin altında evliyalar erenler
Birçokları şehittir cennet müjdelenenler
Gelip geçen yolcular gıpta eder görenler
Niceleri dökmüştür üstüne gözyaşları
Melul mahzun seyreder sessiz mezar taşları
Bazıları yıllarca mevsimlerle yarışmış
Düşüp kırılanlar var ota çöpe karışmış
Alnı varmış secdeye belki dostla barışmış
Aksediyor yüzünden masumdur bakışları
Ser verir sır vermezler ketum mezar taşları
Hayatuın so durağı dönüşü yok geriye
Kimse umutlanmasın belki döneriz diye
Üç günlük dünya için bu kadar israf niye
Unutmayın dostlarım onlar nişan taşları
Zümrüt olsa ne çıkar fani mezar taşları.
ERCİYES’E
Kar düşende zirvene tülbent’e bürünürsün
Taze gelinler gibi harika görünürsün
Haşmetini görünce imkânsız imrenmemek
Öyle bir güzelliğe olur mu yüz çevirmek
Her mevsimde bir başka güzellik sembolüsün
Yoktur eşin benzerin gönüllerin gülüsün
Baharları atarsın nikabını başından
Bereketler fışkırır toprağından taşından
Yaylaların doyumsuz kardelen nevruzunla
Yaz günleri başkasın bağrındaki buzunla
Nice yıllar gurbette taşıdım o resmini
Dilimde hece idin yâd ettin hep ismini
Rüzgârlar fısıldardı kulağıma sesini
Seherlerin yelinden solurdum nefesini
Ummadığım anlarda aklıma geliyordun
Hüzünlü gecelerde rüyama giriyordun
Mümkün mü yâd ellerde bir an bile unutmak
Rüyalarda görmekse elbet gönül avutmak
Hangi tarih yazacak bilinmeyen yaşını
Eğeceğin güç var mı? Hak’tan gayri başını
Mimar Sinan hasretle yanmış ki için için
İstanbul’a nakşetmiş seni seyretmek için
Kime sordumsa seni yabancıdan yerliden
Övgüyle bahsediyor konuk severliğinden
O güzel şehrinize hangi kapıdan girsek
Açıyor kollarını nice uzaktan görsek
Bir anne şevkatiyle kucaklıyor bizleri
Sanki yıllarca hasret yaş doldurur gözleri
Hayranlıkla şu anda senin seyrine daldım
Yazdığım şiirime ilhamı senden aldım
Belki de son bakıştır hasreti paylaşalım
Ömrümün şu deminde artık helalleşelim
Kar düşende zirvene tülbent’e bürünürsün
Taze gelinler gibi harika görünürsün