Bir Anneler Günü Sonrası’nda-
Semra Meral
Her anneler günü sonrası ; öncesinde yaşadığım duygusallığım ve o gün yaşadığım heyecanımla, çarpışır bulurum ıstırabımı…
Annesi hayatta olmak, O’nun sadece bugün de değil de; bu vesile ile de duasını almaya çalışmak fırsatların en güzeli…
Evlâtları olmak, onların seni çokk sevdiklerini görmek ; seni memnun etmek için çırpınıp durduklarını –fark ettirmeden– seyretmek nimetlerin en güzeli…
Evet:
Dün, anneler günüydü…
Dün, evlâtlar günüydü…
Koparmak mümkün mü ki bu iki güzel gülü?!..
O yüzden güller ‘dün’ daha bi güleçti…
Laleler daha çeşit çeşit; daha bi renk renkti…
Papatyalar hep seviyor ; şebboylar ‘çocuk’ gibi şendi..
Guzmanyalar daha canlı, barış çiçeği heyecanlı;
Fesleğenler süslü, begonyalar çokk mutluydu!..
Beyaz gelincikler naif mi naif, kırmızı gelincikler ‘hür mü hür’;
Karanfiller, o kadir bilir ellerde ‘dün’daha beyaz ; daha kırmızıydı!..
Çocuklar
“Çiçek derdi /Yollarına serdi/
Sevgi dolu türkülerle/ Annelerine verdi./”
Peki…
Ya veremeyenler?!..
Ya alamayanlar?!..
Ya kanadı kırık kuşlar?!..
Ya; annesini hiç koklayamamış, koklamaya doyamamış anasızlar?!..
Ya; çocuğunu sarıp sarmalayamamış analar, bacılar?!..
Ya kocaman olsa da yüreği –hâlâ- çocuk kalmış büyükler?!
Ya arka sokaklarda emziksiz büyümüş tinerciler?!..
Ya, köprü altına sığınmış kimsesiz, şefkat yoksunu çaresizler ;
Ya harabeleri mekân tutmuş yuvasızlar?
Ya sol yanı ‘dün’ daha çok acıyan; dün, yüreğine daha çok kan damlayanlar?!..”
{ diye yazmaya devam ediyordum ki ;
göçükten gelen çığlıklarla, sol yanı yaralılarımızın yarasına tuz basılırken; baretlerden yüzümüze çarpan kıvılcımlarla ciğerlerimiz yandı…}
{..devamında, daha bir aşağıdakileri söylemeden:
“Eli kömür karası, alnı pâk madenciler; göçükten, ‘göklere’ göçtüler
Biz nasıl güleriz; yanarken Soma’nın bağrı,ağlarken ‘ana ve çocuklar”(*) dememek mümkün müydü?..}
İşte o yüzden çiğdemler çok kırılmış bize..
İşte o yüzden menekşeler boynun bükmüş yine…
Sümbüller; işte o yüzden susmuş, konuşmayacaklarmış bizimle..
Nilüferler ; işte o yüzden saklanmışlar suya ; görünmeyeceklermiş uzunca bir süre…
İyice eğilmişler yere ;erguvanlar bakmayacaklarmış yüzümüze…
Çok kızmış ve mahzunlaşmış leylaklar; açmayacaklarmış daha…
Fesleğenler toprağa değilse de, çok darılmış saksısına…
Kardelenler; çokk gönüllenmiş ve küsmüşler bize, yeniden gömülmüşler dağ başlarındaki karlarına…
Fısıldaşıp anlaşmış nergisler; vermeyeceklermiş şemsiyelerini, karda borda –bile- bize…
Sararıp solmuş sardunyalar saksılarında…
Sarıp sarmalayamıyorlar diye yavrularını, annelerinin kolları; bundan böyle artık sarmaşıklar da sarmayacakmış bahçelerimizi…
……………
“Dün anneler günüydü. Aslında her gün anneler günü değil mi?..”
diyecektim…”
{ diyecektim…diyemiyorum…diyemiyoruz milletçe..Çok üzgünüz…
Sadece:
“Elinin karasıyla, ısınıyor ocağım
Isınan çocuğumla, dolu dolu kucağım
Işıtırken baretin, zifiri karanlığı
Seni nurlar’la an(r)ıyor, dört köşe bucağım”(*)}
diyebiliyorum…devam edemiyorum…
Yüreğimiz yanıyor, Ülkemiz yasta…Türkiye, şehitleri için hem ağlıyor, hem;
“Kömürler ocakta yansın; Ocaklar yanmasın Allah’ım!..(*) diye dövünerek dualar ediyor…
Maden şehitlerimizin sayısı 19 Mayıs itibari ile 301 oldu..
“Bayram gelmiş neyimize!..” demiyor;
“Kazıldı zihnimize / Soma hep aklımızda;
‘Niyazımız’la Rahman’a /‘Bayramlar bayram ola.’(**)
diyoruz…
Hepimiz çokk acılıyız ve doluyuz…
Her zamankinden çok birlik ve beraberlik ruhu içinde yaraları sarmak ihtiyacında ve zorundayız…Zirâ:
“Yanarken madencimiz ,ahh yandı ciğerimiz!
Ve dondu yüreğimiz, çıkarken Ahmet’imiz…
‘Kömürü beyaz oldu’da, Soma madeninin;
Nasıl buz tutmasın, o kırmızı güllerimiz?..(*)”
Evet, ateş;elbet daha çok yakıyor ‘düştüğü yer’i
Lâkin, Yüce bir Rabbimiz var gören, buz tutan güller’i…
Ya RABB!.. Sabırlar bahşet, merhametinle kuşat yine…
Semra Meral
———————————————————————————————-
(*) Semra Meral
(**)Abdurrahim Karakoç