Semra Meral Çelik bilekleriyle suya destan yazarak Çanakkale’yi “geçilmez” kılıp, yedi düvele dersini vere vere ‘Cumhuriyet’in Önsözü’ nü okutanlar dedelerimiz, babalarımız ve oğullarımızsa; Galiçya’da, Şipka’da, Dimetoka’da, 93 Harbi ve de İstiklâl Harbi’nde, yufka ama cesur yürekleriyle, ince ama çelik bilekleriyle ‘Şerefli Türk Tarihi’ ni dokuyanlar; nenelerimiz, analarımız, bacılarımız, kızlarımız değil miydi ?…
Dedelerimizle birlikte nenelerimiz ; babalarımızla birlikte analarımız; önce oğullarımızı, sonra gerektikçe kızlarımızı,bacılarımızı: “ Ya şehit ol, ya gazi !” diye uğurlamamışlar mıydı ?…
{“Biz de üç şeye kına yakılır: Yaradan’a kurban olsun diye koç’a, Yuvasına kurban olsun diye gelin kız’a, Vatanına kurban olsun diye asker’e…”} diyerek Zileli Kınalı Alilerle birlikte daha nice Alileri, Velileri, Ahmetleri, Mehmetleri uğurlayanlar; nineler, analar, bacılar ve kucağındaki bebesiyle ‘taze gelinler’ değil miydi?…
İşte ninesiyle bebesiyle; anasıyla kızıyla da can verilip, kan dökülerek kurtarılan ve yeniden kurulan bu kutlu vatan için Müslüman Türk’ü çok iyi tasvir edecek, üzerine çok iyi yakışacak yepyeni bir elbise gerekti… Yeni bir biçim, yeni bir model ama özü yine “biz” olan yeni bir ‘vizyon’du aranan…Milletimizin tarih sahnesine çıkışından beri sergilediği karakteriyle bütünleşen; yeni söylemiyle; ‘karizma’sı ile uyum sağlayan bir modeldi aranan.
Asırlardır İslâmiyet’in bayraktarlığını yapmış, ‘kul hakkının önemi’ni iyice özümsemiş bu necip millet için aranan model, öyle bir model olmalıydı ki; üzerine çok yakışmalı, misyonuyla örtüşmeli, iğreti durmamalıydı sırtında.. Üstü yeni motiflerle bezenmiş ama ta Ortaasyalardan miras kalmış
bir hürriyet timsali gibi, pırıl pırıl ‘özbe öz bir kaftan’ olmalıydı aslında… İşte 28 Ekim’de Gazi’nin: “Efendiler yarın Cumhuriyet’i kuruyoruz…” dediği yönetim; hak, hukuk, eşitlik, kardeşlik gibi yüce kavramların millet adına, en güzel bir biçimde şekillendirileceği bir ‘fazilet kaftanı’ değil miydi?.. Gazi Mustafa Kemal, ‘İstiklâl benim karakterimdir’ derken milleti adına taşıdığı onurlu sorumluluğu, milletinden aldığı yetkiye dayanarak ve yine milletine çok yakışacak bir modelle armağan edeceği bir mümtaz yönetimden söz etmiyor muydu?..
Her tarafı yanmış yıkılmış ama Yüce Allahtan alınan “inş’Allah” ruhsatı ile yeniden inşa etme feraset ve cesareti ile kurulacak olan; her karış toprağı mübarek şehit kanı ile sulanmış bir kutlu vatan vardı elde.. Öyle güzel olmalı ve öyle güzel dikilmeliydi ki kaftan ; eskiden ilham almalı ama yeni bir esinti ile de geleceğe taşınabilmeliydi…
Ülkedeki bir çobanın hiyerarşideki bir büyüğüyle camide omuz omuza saf tutmasındaki o bitimsiz gururu ile, büyüklerin huzur ile huşu bularak kıldıkları namazdaki gibi, tatlı bir haz vermeliydi yeni elbise zihinlere… Ve işte şifresi ‘demokrasi’ olan ve bütün kurum ve kuruluşlara giydirilmesi elzem olan; en üst kademeden en alt kademeye kadar lâyık görülen bu erdem elbisesi, bir o kadar da yakışacak şekilde dikilmesi gerekiyordu, herkese ama herkese…
Bir adıyla ‘fazilet kaftanı’ diğer adıyla bu ‘erdem elbisesi’ni bize gazi analarımız, gazi bacılarımız diktiler; Gazi Atamız ve gazi oğullarımız da adını “Cumhuriyet” koydular… Bir diğer söyleyişle, bu fazilet fidanını Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le omuz omuza vererek babalar,oğullar dikti; analar, bacılar, kızlar da hiç kurumasın, hep yeşersin diye el ele, gönül gönüle verdiler; eşleriyle, kardeşleriyle, oğullarıyla birlikte…
Zaten biz ezelden beri hür yaşardık ve hep aşıktık istiklâle; Bize hiç tasmalık etmiş değildi ki altın lâle ?!..
İşte bizdeki o hürriyet tutkusu yakmadı mı ‘aslında var olan demokrasi meşalesi’ni ve istiklâl aşkı da doğurmadı mı işte şu güzel cumhuriyet’i?.. Demokrasinin en gözde çocuğu, en güzide evlâdıdır Cumhuriyet… Bizim özümüz, sözümüz,örfümüz; kişiliğimiz, kimliğimiz,kültürümüzdür Cumhuriyet!..
O yüzden işte oğullarımız ‘Cumhur’ ; kızlarımız ‘Cumhuriye’dir bizim…
Zira ‘cumhur’ halk demek; sen, ben, o, biz, ‘hepimiz’ demek değil mi? Nene, dede, ana, baba; çoluk çocuk, hepimiz, hepimiz demek değil mi? Öyle ise, Analarımızın, bacılarımızın el emeği göz nuru ile özene özene diktiği bu elbise hiç mi hiç buruşmamalı… Babalarımızın, oğullarımızın bezene bezene yeşerttiği bu fidan hiç mi hiç kurumamalı…
Öyle ise siz, biz; hepiniz, hepiniz geliniz!.. Omuz omuza; el ele , gönül gönüle veriniz… Sen, ben, o, hepiniz… hepiniz ; ‘Cumhuriyet’siniz!.. Siz, biz, hepimiz…hepimiz; Cumhuriyetiz!..
SİZ CUMHURİYET, BİZ CUMHURİYET’İZ !