Kategoriler
Genel

KUTB’UL ÂKTÂP ABDULÂHAD NURÎ HAZRETLERİ

 

 

Yusuf MERAL

( Yayıma hazır olan kitabmının önsözü)

 

 

Anadolu’nun bağrından yetişen, halkı için; ‘’Matla-i Ehille-i Ahali’’ (yani-Halkından yıldızlar doğan şehir) denen ve kökleri, ZİLE şehrinden gelen böyle ulu bir veliyi yazmak,incelemek ,irdelemek gerçekten çok zor bir iş.

‘’Matla-i Ehille-i Ahali’’.Bu, Osmanlı’nın Zile şehrine verdiği büyük bir unvandır.

Çok nadide şehirler böyle unvanlarla anılmışlardır.

Değil Anadolu, bütün İslâm coğrafyasında tanınan ve hepsine de ayrı ayrı saygı duyulan Âlim,fâzıl,müderris,müellif, ârîf, kâmil,müfessir ve fâkihler yetiştirmiştir bu şehir…

Bu büyük velilerin eserleri, bütün islâm coğrafyasında kaynak eser olarak gösterilmiş, günümüze kadar da gelmiştir.

Ahmed Yesevî’nin tutuşturmuş olduğu aşk ateşinin Anadolu’daki

temsilcisi olan Sivâsîler(Ki,büyük veli Şems-i Sivâsî hazretleri Zile’den Sivas’a hicret etmişlerdir) ; tasavvuf, tefekkür ve sosyal hayat üzerinde büyük tesirleri olan şahsiyetler yetiştiren köklü,yüce bir ailedir. Devrinde ilim ve irfanıyla yükselmiş Sivâsîler gerek aileleri, gerekse içinde bulundukları sosyal çevreleri itibariyle iyi bir şekilde yetişmişler ve toplumu da etkilemişlerdir.

Mehmed Ebu’l-Berekât Efendi, XVI. yüzyılda kırk, bir rivayete göre de yirmi sekiz sofîsiyle, Horasan’dan Anadolu’ya gelerek,Sivas vilayetinin Tokat sancağına bağlı Zile şehrine yerleşmişti.

Mehmed Ebu’l-Berekât Efendi’nin oğulları; Muharrem Efendi,(Muallim Dede) Ahmed (Şemseddin Sivâsî –Şems-î Sîvâsi) Efendi, Şeyh İbrahim Efendi ve İsmail Efendiler de babalarıgibi âlim şahsiyetlerdi (*)

Bir Mehmed Ârîf Efendi, Muharrem Efendi (Muallim Dede),Şemseddin Ahmed, ( Şems-î Sivâsî-Kara Şems) Abdülmecîd Efendi,(Abdülmecid-i Sivâsî) Abdülbaki Efendi(Abdülbaki Sivâsî Hz. İle ünlenmiştir.)hep bu asırda Zile’den İslâm âlemini irşâd ile şereflendirmişlerdir.

İşte kökü bu aileden gelen Abdulâhâd Nûrî Hazretleri’de;Zile Devlet Hastanesi bahçesinde medfun bulunan büyük veli Muharrem Efendi’nin kızı Safa Hatun’dan torunudur.

Anadolu’da, hakkında en çok kitap yazılan, Üniversitelerde hayatı ve eserleri konularında araştırma ve inceleme yapılan, pek çok ilmi makalelelere konu edinilen, ansiklopedilerde yer alan, Allah’ın bu mübarek hazretlerini anlatmadan önce; O’nun yaşadığı ortamın bilinmesinde, anlatılmasında ve irdelenmesinde büyük yarar bulunmaktadır.

Her şeyden önce mübarek ömürleri içerisinde hazret, 7 padişah dönemini idrâk etmişlerdir. Bunlar; III. Mehmed (1595-1603),I.Ahmed (l603-l617), I.Mustafa (Birinci defa l617-l618),II.Osman (Genç) (1618-1622),I.Mustafa(II.defa 1622-1623),IV.Murad

(1623-1640),İbrahim 1640-1648) ve IV.Mehmed (Avcı) (1648-1687)dir.

.(*) İlim ve kültür tarihinde Sivâsîler Ulusal Sempozyum Bildirileri -Müjgan Uçar Araştırmacı yazar-Şemseddin Sivâsî Hazretleri ve son Sivâsîlerden hatıralar Sh.37

bütün şehzadeler iyi bir yönetici olmak,devlet yönetim tecrübesi kazanmak,bilgi birikim ve deneyim sahibi olmak için sancaklara gönderilirdi.Buna sancağa çıkma denilirdi)

III.Mehmed’ten sonra tahta çıkan padişahların hiçbiri Sancaklara gitmemişlerdir.(Yani devlet yönetimleri hakkında tecrübe sahibi olmamışlardır.)Dolayısıyla devlet yönetme, deneyim ve tecrübeleri olmayacaktır.

Ayrıca Abdulâhâd Nûrî Hazretleri’nin yaşadığı dönemdeki padişahların bir kısmı ya çok kısa süre devlet yönetiminde kalmışlar (I.Mustafa-96 gün I.defa),Ya çıkan isyanlar sonucunda öldürülmüşler (II.Osman, ve İbrahim),Ya da tahttan indirilmişler (I.Mustafa ve İbrahim), ya çocuk denecek yaşta tahta çıkmışlar,(I.Mustafa 14 yaşında,Genç Osman 14 yaşında,IV.Murad 10-11 yaşlarında,IV.Mehmed 7 yaşında)ya da çok genç yaşta ölmüşlerdir.( Genç Osman -II.Osman 18 yaşında, IV.Murad 27 yaşında) Bir kısmı da ruhi bozuklukluklar içinde tahta geçmişlerdir.(I.Mustafa ve Sultan İbrahim.)

Bu nedenledir ki, hazretin yaşadığı dönemde saray ve devlet yönetimi; ya padişahların annelerinin ya da ehliyetsiz devlet adamlarının ellerine bırakılmıştır.

Şeyh-ül-İslâm’ların görevden alındığı (Şeyh-ül-İslâm Yahya Efendi görevden alınmıştır.),hatta idam edilenlerin olduğu (Şeyh-ül-İslâm Hüseyin Efendi idam edilmiştir.)Sadrazamların idam edildiği (Sadrazam Topal Recep Paşa 1632 de idam edilmiştir.)kadılıkların parayla satıldığı,rüşvetin doruk noktasına ulaştığı,zorbaların sadrazamları öldürdüğü (Sadrazam Hafız Ahmet Paşa zorbalarca katledilmiştir.)ve dilediklerini bu makama getirdikleri (Recep Paşa), medrese bitirmemiş kişilere (Hüseyin Paşa) ilmiye rütbesi verilmesinin olduğu,hatta hatta Anadolu Kazaskerliği gibi makamlara getirildiği,culüs bahşişi verilmek için saraydaki altın tabak,kap kaçakların darphaneye gönderilip,eritildiği,şahıslardan devlet eliyle borç para istenildiği,vermeyenlerin (Cinci Hoca;Parasını vermediği için,malı araştırılır,paralarına el konulur ve kendisi idam edilir.) öldürüldüğü,ayaklanmaların olduğu, Ülkenin hemen hemen her yanında 1550 yılarında başlayan Celâli ayaklanmalarının bu dönemde bütün hızı ve şiddetiyle devam etmesidir. Nedenleri arasında;Bu dönemde yapılan savaşların uzaması,göreve gelen ve getirilen devlet adamları ve padişahların etkisiz ve yetersiz oluşları,toprak yönetim sisteminin bozulması,tımarlı sipahilerin ihmal edilmeleri,devlet memurlarının atanmalarında liyâkat esas alınmayıp, rüşvet,torpil,adam kayırma ile işbaşına gelmeleri,Avrupada değişen gelişen bilim ve teknolojiye ayak uyduramamaları,saray masraflarının artması,giderlerin çoğalıp gelirlerin azalması,paranın büsbütün değer kaybetmesi, kapıkulu askerleri ve halk arasında isyanların çıkmasına ve devletin tamamen zayıflamasına neden olmuşlardır.Bunların başlıcaları;

İstanbul’daki kapıkulu ayaklanmaları.(bu ayaklanmalar sonucunda ya padişahlar öldürülmüş, ya devlet adamları idam edilmiş,ya da padişahlar tahtan indirilmişlerdir.)İstanbul’daki Çınar vakası -Vâkâ-ı Vakvakıye- ve Genç Osman’ın öldürülmesi gibi.

Anadolu’da ise;Karayazıcı,DeliHasan,TavilAhmetPaşa,Canbulatoğlu,Kalenderoğlu, Erzurum Valisi Abaza Mehmet Paşa,Sivas Valisi Vardar Ali Paşa,İbşir Paşa,Kara Haydaroğlu,Katırcıoğlu,Kör Mahmut ve Gürci Nebi isyanları gibi nice isyan hareketleri Anadolu’da binlerce kişinin ölmesine büyük göçlere,halkın fakirleşimesine,üretimin düşmesine neden olmuştur.(Bu isyanların hiç birisi dine ve mevcut düzene karşı olmayıp; yetersiz padişah ve devlet adamları ile, adaletsizliğe karşı yapılmıştır.)

Hazret; mübarek hayatlarını, Osmanlı’nın en keşmekeş döneminde geçirmiştir. Ancak, olaylara duyarsız da kalmamıştır. Devlet yönetimi ve idaresinin bu kötü gidişatını kaleme alacak ve bunları anlatacak(KoçiBey ve Tarhuncu Ahmet Paşa

hariç) din ve bilim adamlarının olmadığı, Devlette duraklamanın başladığı,yenilikçi ve cesur devlet adamlarının olmadığı (II.Osman ve IV.Murad hariç) bir dönemde Abdulahad Nuri Hazretleri;toplumda görülen bu aksaklık ve bozulmaları sufî olmasına rağmen ;cesurca aşağıya aldığımız 9 kıtalık şiirinde bu durumu şöyle anlatmaktadırlar: (Abdulahad Nuri,Divan’dan)

KASîDE DER BEYÂN-I AHVÂL-İ ZAMÂN

Âteş-i gayret vücûdum içre sûzân bir yana

Nâr-ı hasret kab-i vîrânumda pinhân bir yana

Ten-güzârân bir yana hayran-dil ü cân bir yana

Baş-ı galtân bir yana a’zâ-i perişân bir yana

Nûr-ı vechün pertevin salmazsa ol hayra’l-beşer

Muntazam olmaz bu ‘alem bir dahi gitdi gider

Bir birünün zıddıdur şimdi muhâlif devr ider

Çarh-ı gerdân bir yana dulâb-ı devrân bir yana

Zulm ile rüşvet ile pür oldı çün rûy-ı zemîn

Gâyet ile müşkil oldı intizâm-ı emr-i dîn

Şath-ı tâmât ile yüz bin lâf urur her bî-yakîn

Za’f-ı îmân bir yana da’vî-i merdân bir yana

Milk-i dîni bir alay bî-dine taksim itdiler

Cem’ olup bünyâd-ı dîni hedme terkîm itdiler

Emr-i tedbîri biraz oğlana teslim itdiler

Meyl-i sıbyân bir yana maksûd-ı pîrân bir yana

Ref’-i şer’-i Ahmedîye kasd idince kâdıyân

Kasr-ı dîni yıkmağa şart eyledi Osmâniyân

Bahr-ı gaflet içre gark oldı kamu halk-ı cihân

Kişver-i İslâm olup zulm âteşiyle pür-şerer

Her tarafdan halk-ı âlem çağırur eyne’l-mefer

Saltanât muhtell olupdur cümle yârân bî-haber

Emr-i sultân bir yana ashâb-ı tuğyân bir yana

Dîdeler hün-bâr olup ağlar re’âyâ zâr zâr

İtdi vâhşiler gibi her biri seyr-i kühsâr

Bahr u berde fitne vü âşûb oldı âşikâr

Zulm-i büldân bir yana ahvâl-i ‘ummân bir yana

Râh-ı şer‘i terk idüp bi’llah ‘isyân itdiler

Dâr-ı İslâm’un esâsın cümle vîrân itdiler

Şer’i tebdil eyleyüp kânuna tuğyân itdiler

Ehl-i dîvân bir yana ahkâm-ı Kur’ân bir yana

Yâ Rasula’llah meded ‘âlem harâb oldı harâb

Lutf u ihsân u mürüvvet eyle olsun feth-i hâb

Yanlarında Nûriyâ mensûha dönmişdür kitâb

Şimdi insan bir yana takvâ vü îkân bir yana.

Abdulâhâd Nûrî Hazretleri; şiirde kısaca , zulmün,şiddetin,usulsüzlüğün,rüşvetin en üst düzeylere ulaştığını,vâizlerin etkisizleştiridiğini,işlerin çocuklara bırakıldığını,idam edilmelerin çok rahat olduğunu,halkın kaçacak yer aradığını korkmadan,çekinmeden, sert bir şekilde dile getirmiştir.

Sn.Prof.Dr. Mustafa Kara hocamız ‘’ Tasavvufu ve tasavvufî konuları,İslâmla ve şirkle özdeşleştirmeden; konjonktürel şartlara alkış tutmadan soğukkanlı bir şekilde inceleyerek toplumun önüne serenler; serenleri teşvik eden kişi ve kuruluşlar kültür tarihimizde her zaman saygı ile anılacaklardır’’ demektedir.

Bu çalışmamızda; Abdulâhâd Nûrî Hazretlerini bir nebzede olsa anlatabilmiş,ilminden feyz almış ve de gönüllerimize yerleştirebildiysek kendimizi mutlu addedeceğiz.

Saygılarımızla…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir